http://www.diken.com.tr/wp-content/uploads/2016/04/mimi_kelle.jpg

Sosyolog Küçük: Orta sınıf küçülüyor, iki ulus oluyoruz

MİNEZ BAYÜLGEN

bayulgenminez@gmail.com

Türkiye’deki ekonomik buhran, sınıflar arasında büyük yarılmalara sebep oluyor. Bir ülkenin direği olan orta sınıf giderek kayboluyor. Avrupa’nın en genç nüfusuna sahip ülke olmamıza rağmen her üç gençten biri iş bulamıyor. SODEV’in gençler üzerinde yaptığı kapsamlı araştırma AKP’li ve MHP’li gençlerin Batı’da yaşama arzusunu gösteriyor. Türkiye nasıl bir toplumsal yapıya dönüşüyor? Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bülent Küçük ile konuştuk.

‘Demokrasi için orta sınıfın genişletilmesi şart’

Reklam

Orta sınıf, liberal demokrasinin ana gövdesidir. Orta sınıf, özgürlük, hukukun üstünlüğü ilkelerinin güvencesidir. Demokrasiyi ayakta tutmak için toplumsal eşitliliği görece sağlamak zorundasınız. Demokrasi yalnızca bir özgürlük değil, aynı zamanda  görece eşitlilik meselesidir. Eşitlilik de o ülkedeki orta sınıfın genişlemesi ile ölçülür çünkü orta sınıfın genişliği, zengin ile yoksul arasındaki derin uçurumu daraltır. Demokrasinin sürdürülebilmesi için orta sınıfın genişlemesi gerekir. 

‘Orta sınıfın küçüldüğü ülkelerde otoriter rejimler kurulur’

Orta sınıfın zayıf olduğu ülkeler arasında Türkiye, Rusya, Hindistan, Brezilya var. Bunların toplumsal yapılarına baktığımızda zengin ile yoksul arasındaki uçurumun en derin olduğu ülkeler olduğunu görüyoruz.

Reklam

‘Orta sınıfın azalması, alt sınıfın genişletilmesi siyasi ve ahlaki bir krizdir’

Siyasi yapılarına baktığımızda da demokrasinin ortadan kalkışını ve otoriter rejimlerin inşasını görüyoruz. İşte bunlar bu ülkelerdeki orta sınıfın küçük kalması ve genişleyememesinden kaynaklanıyor. Orta sınıfın azalması, alt sınıfların genişletilmesi ve üst sınıfın küçük bir gruptan oluşması hem toplumsal, hem siyasal hem de ahlaki bir krizdir. 

Hem iktisadi hem de kendisini simgesel olarak yeniden üretemeyen bir sınıf oluşuyor. Zaman harcanan ve yatırım yapılan gençler işlevsiz kılınıyor. Toplumsal eşitsizliğin iki tür meşrulaştırılmış biçimi var.

‘Geleceğin orta sınıf gençleri ülkeyi terkediyor’

Bir kere insanlar, yetenek ve becerilerini geliştirerek toplumsal mevkilere gelirler. Ancak Türkiye’de bu zemin yok. Gençler bu özellikleriyle iş bulamıyor. Eş dost üzerinden toplumsal kariyerin sağlandığı, liyakatın değil sadakatın baz alındığı bir ortamda gençler toplumun dışına itiliyor. Bürokraside ve emek piyasasında yer bulamadıklarını deneyimliyorlar. Türkiye’yi terk etme eğiliminin de temel itici gücü bu. Oysa söz konusu eğitimli genç nüfus geleceğin orta sınıf mensuplarıdır.

Eşitsizliğin derinleşmesi, yoksulluk ve genç işsizlik gibi yapısal meseleler çoğu zaman toplumda ahlaki bir krize tahvil olur. İnsanların diğer insanlarla olan gündelik hukuku tahrip oldu, oluyor.

‘Tek millette yabancılaşıyoruz. ‘İki ulus’ gerçeğiyle karşı karşıyayız’

Komşunuzla aranızdaki sosyal mesafe artar. Mahalleler arasındaki eşitsizlik derinleştiğinde de birlikte yaşama ve dayanışma biçimleri zedelenir. Türkiye’de ‘kültürel/ideolojik kutuplaşma’ ile kaynakların eşitsiz dağılımına dayanan ‘sosyal kutuplaşma’ arasında anlamlı bir örtüşme var. ‘Tek millette’ birbirine gittikçe yabancılaşan en azından ‘iki ulus’ gerçeği ile karşıyayız. 

‘Türkiye’de yoksulluk çatışmaya evrilmez’

Güçlü ile güçsüz arasındaki makasın açılması, adalet duygusunun rencide edilmesi şiddeti mümkün kılan şeylerdir. Dışlanma, tanınmama, üretim ve tüketimden dışlanan genç kesimlerin oluştuğu yerde evet, şiddet zemini oluşabilir. Ancak Türkiye’de yoksulluğun ve toplumsal dışlanmışlığın doğrudan bir çatışma meselesine evrileceğini sanmıyorum. 

‘Toplumsal mücadele kültür farkı ve yaşam tarzı üzerinden yaşanıyor’

Bir defa bu örgütlü bir (sivil) toplum geleneği gerektirir. “Zengin ile yoksul arasındaki fark çok büyüdü” diye itiraz edip sokağa kitlesel olarak çıkan ve spontan oluşmuş bir ortamın Türkiye’de yaşandığı bilgisi bende yok. Ayrıca Türkiye’de toplumsal mücadeleler son 30 yıl içinde temel olarak ‘kültür savaşları’ formunda kimlik politikaları üzerinden cereyan ediyor.

Toplumsal eşitsizlik meselesi, yaşam tarzı ve kültürel farklılık dili üzerinden kendi ifadesini buluyor. Eğitimsiz bırakılmışların, işsizlerin, kayıt dışı çalışan işçilerin, işçi sınıfı bile olamamışların, yarı işsizlerin bir araya gelebilecek ne bir kurumsal bağları ne de bir mecraları var.

‘Alt sınıflar kimlik politikaları yüzünden örgütsüz’

Sivil toplum kurumları deseniz çökertilmiş. Sayısal olarak çokluğu temsil ediyorlar ama kimlik politikaları içerisinde darmadağın olmuş durumdalar. Bir yanda nüfusun yüzde 90’ını teşkil eden ve fakat ulusal refahın sadece yüzde 22’sine sahip olan siyasal olarak örgütsüz alt sınıflar var. Diğer taraftada da ulusal refahın yüzde 55’ine sahip yüzde 1’lik zengin kesim karşımızda dipdiri duruyor. 

‘Farklı partileri destekleyen gençler özgürlük, saygınlık ve kariyer yapmak istiyor’

Bu neslin iki temel talebi var. Toplumsal kariyer yapma ve özgürlük. Hareket alanlarının kısıtlanmasını ve yaşam alanlarının daraltılmasını istemeyen, zaman ve mekan algısı tamamen farklı olan bir nesil bu. Farklı siyasal partileri desteklemelerine rağmen işte bu iki temel noktada yani özgürlük, saygınlık ve kariyer meselelerinde ortaklaşıyorlar. Benim de her görüşten öğrencilerimin birçoğu Batı Avrupa kentlerinde ve özellikle Berlin’de yaşamak istiyor. 

Berlin’de hem kariyer, burs imkanları bulma hem de buna paralel fikri düzeyde/yaşam tarzında özgür olabilecekleri bir hayat beklentileri var.

Gençler bu dünyaya dahil olmak istiyor. Bakın, yeni nesil yepyeni bir konteks içinde yeni dijital teknolojilerle büyüyor. 2000’ler sonrası gençlik çok farklı.

Teknolojileri çok iyi kullanarak dünyanın farklı yerlerinde yaşanan yaşamlarla kendi yaşamlarını kıyaslayan bir gençlikten söz ediyoruz. Başka yerlerde daha iyi yaşam şartlarının olduğunu fark ediyorlar böylece kendilerinin nelerden mahrum kaldıklarını da deneyimliyorlar.

‘AK Parti iktidarıyla aynı ses ve imgeyi görerek büyüyen gençler için hayat sıkıcı ve tekdüze’

AK Parti’nin iktidarı ile aynı sesi ve imgeyi görerek büyüyen gençler için hayat sıkıcı ve tek düze olsa gerek.

‘AK Parti’nin nobran,yaralıyıcı dili tekrardan öteye gitmiyor’

Toplum hep teknolojik ve zihinsel olarak yenileniyor. Ama toplum yenilenirken AK Parti kadroları ve tabanı yaşlanıyor. Nobran ve yaralayacı dili tekrardan öteye gidemiyor. AK Parti’nin eskisi gibi yenilikçi, dinamik, parlak genç insanların oluşturduğu bir tabanı, örgüt yapısı yok. ‘Reise kim daha sadık’ üzerinden giden bir teşkilatlanma yapısı var. AK Parti’deki kentli muhafazakar orta sınıf genç nüfusun kopuşu yeni değil zaten.

‘2017 Anayasa Referandumu sonuçları eğitimli muhafazakarların AK Parti’yi terkettiğini gösteriyor

2017 Anayasa Referandum sonuçları bize bilgi veriyor. Fatih, Üsküdar gibi AK Parti’nin klasik, geleneksel tabanının yoğun olduğu yerlerdeki oy kaybı şunu açıklıyor: Orta sınıflaşmış olan eğitimli muhafazakar kesim AK Parti’yi çok uzun zamandır terk etme eğilimindeydi.

Orta sınıflaşmış eğitimli muhafazakar kesimin önemli bir kesimi demokrasi ve hukuk devleti nosyonu üzerinden kendini ifade eden DEVA Partisi ve Gelecek Partisi gibi yeni oluşumlarda kendi siyasal temsiliyetlerini göreceklerdir.

Kopuş sürecine girmiş söz konusu nüfusun, AK Parti tabanının yüzde 10’una tekabül ettiği varsayılıyor. Bu kopuş, AK Parti ekonomide, hukukta ve siyasette ters yolda ilerledikçe şüphesiz daha da güçlenerek artacak. Bu kopuşun kentlerde daha belirgin olduğunu söyleyebiliriz. 

Bu konuda yapılmış detaylı bir analiz okumadım. Varoşlarda yaşayan AK Partili gençlerin, Orta Anadolu’da yaşayan ülkücü gençliğin siyasal mentalitesinin bu süreçte nasıl evrildiğini tam olarak bilmiyoruz. Yukarıda anlattıklarım kentleşmiş orta sınıf muhazakar ve yeni nesli kapsıyor.

’15-20 milyon istihdam dışı sosyal yardım ve gelirlerle yaşıyor’

Biliyoruz ki varoşlarda, taşrada yaşayan nüfusun sosyal yardımlar üzerinden devlete bağlılığı var. Toplam nüfusun 15-20 milyonu bu şekilde istihdam dışı sosyal yardım ve gelirlerle yaşıyor. Bu oran Türkiye’deki orta sınıf denen nüfusun iki katından fazla.

‘Sosyal yardım alanların yüzde 70’i iktidarı destekliyor’

Sosyal yardım alanların yüzde 70’ine yakını iktidarı destekliyor. Bu alt sınıfların gençleri dünyayı nasıl okuyor, bu süreci nasıl çerçeveliyor, liderden ve gelecekten beklentileri nedir? Bu sorular, ayrıntılı araştırma ve analizler gerektiriyor. 

‘Siyasal İslam’ın orta sınıf gençliği, tüketim ve eğlencede sekülerle örtüşüyor’

Hepimiz kadar modern teknolojiyle yaşıyorlar. Eğitimli gençler orta sınıflaşma eğiliminde. Gelir ve eğitim seviyesi artıkça, inanç anlamında sekülerlerden farklılaşsa da yaşam tarzları, tüketim ve eğlence pratikleri örtüşüyor, birbirine benzemeye başlıyorlar. Yani siyasal İslam ile birlikte kısmen genişlemiş orta sınıfın kültürel pratiklerine baktığınızda, daha seküler olan ile karıştığını görüyoruz. Diğer bir yandan da bu benzeşmenin taklit etme biçimi de var. 

Alt sınıflar, üst sınıflarda gördükleri, daha prestijli buldukları kimlikleri taklit eder. Orta sınıflaşma aynı zamanda daha beyazlığa, üst sınıfın prestijine öykünmek demek. Dünyanın her yerinde bu böyledir. Berlin’deki Türkiyelilerde de durum böyle.

‘Orta sınıflaşan Türkiyeliler artık Müslüman mahallelerde yaşamak istemiyor’

Orta sınıflaşan Türkiyeliler artık Müslüman mahallelerde yaşamak istemiyor ve daha üst sınıfın yaşam alanına taşınıyor. Çocuklarının o mahallelerdeki okullarda okumasını istiyorlar.

‘Muhafazar gençeler aileleriyle anlaşmazlığa düşecek’

SODEV gençlere “Ayda 5 bin dolar maaş ile İsveç’te mi yoksa aylık 10 bin dolar ile Suudi Arabistan’da mı yaşamak istersiniz” sorusunu bir de “Ayda 5 bin dolara İsveç’te mi yoksa 10 bin dolar gelirle Kuzey Kore’de mi yaşamayı tercih edersiniz” şeklinde soruyor. Kuzey Kore, paralel karşılaştırmada Suudi Arabistan’dan daha çok tercih ediliyor. Bu nasıl bir sonuç? Şeriatın uygulandığı Suudi Arabistan’ı, diktatör gözetimindeki Kuzey Kore’den daha mı baskıcı buluyorlar? 

İki otoriter form arasında gençler seküler ve Batılı olanı seçmiş.

Suudi Arabistan, zenginliği, doğuyu, Araplığı, Müslümanlığı, toplumsal ve kültürel olarak geri kalmışlığı, orta çağı temsil ediyor. Gençler ise imgesel dünyalarında daha ileri, Batı’da bulmayı umdukları dünyaları hayal ediyor. Bu sonuçlar Doğu ile Batı arasında bir yerde konumlanmış Türkiye’nin modernlik anlayışının  toplumsal alanda yüzünün Doğu’dan ziyade hala Batı’ya dönük olduğunu gösteriyor.

Evet. Nasıl ki orta sınıf Kemalist ailelerde büyümüş olan gençler, 2000’lerden sonra kendi ailelerinden kısmen farklılaşarak, onlarla hesaplaştı ve ötekiyle birlikte bir kent hayatını kabul ederek daha demokrat bir yöne doğru dönüştüyse… Gezi’de de buna dair resimler gördük.

Muhafazakar genç kuşaklar da belki benzer süreçlerden geçerek daha demokratik ve çoğulcu bir yaşama rıza gösterebilirler. Hoş, böyle bir toplumsal, siyasal ve zihinsel dönüşüm Türkiye’de şu anda biraz zor ama yine de ümitli olmak daha politiktir diyelim. 

Türkiye toplumunda var olan her kimlik kendi içerisinde paramparça olmuş, yarılmış durumda. Siyasal İslam, Davutoğlu ve Babacan ile AK Parti içinde çeşitlendi ve kendi içinde ideolojik olarak farklılaştı. Ülkücüler kendi içlerinde çeşitlendi. Daha kentli olanlar İYİ Parti’ye, taşradakiler MHP’ye kaydı.

Batıdaki kentlerin varoşlarında yaşayan Kürtlerin ezici çoğunluğu hala AK Parti’yi destekliyor. Daha eğitimli olanlar HDP’ye gönül veriyor. Özetle mesele ideolojik ve toplumsal olarak bu kadar farklılaşmış ve eşitsizlikten müteşekkil bir nüfustan nasıl tek ulus inşa edilir ve ahlaki bir toplum kurulur Cumhuriyetle yaşıt bir meseledir bu.  

‘AVM’ler orta sınıfın tüketim için ‘ibadet ettiği kutsal mabetler’dir’

Her ikisi de. “AVM’ler orta sınıfın tüketmek suretiyle ibadet ettikleri kutsal mabetlerdir” diye bir beylik laf edebiliriz. Türkiye’de 250 tane AVM var ve bildiğim kadarıyla 1 milyona yakın insan çalışıyor. Yani buralar aynı zamanda emek mekanları. Beğenin ya da beğenmeyin, AVM’ler en ucuz eğlence yerleri. Hiç para harcamadan tüm zamanınızı harcayabilirsiniz. Bu yüzden AVM’lere gidenleri belki de o kadar da ötekileştirmemek lazım.

‘Kadınlar için AVM’ler daha güvenli mekanlar’

Evet. Güvenlik meselesi çok önemli. Erkek kültürü ve şiddetinin sokaklarda yaygın olduğu toplumlarda AVM gibi kapalı mekanlar kadınlara daha güvenli ve daha rahat hareket edebilecekleri mekanlar olarak gelebilir. Bu durum dışarısının bize ne kadar tekinsiz olduğunu, AVM dışının şiddete açık olan mekanlar olarak algılandığını gösteriyor. 

‘Virüsle daha da bireyselleşip tenhalaşacağız’

Daha çok yalnızlaşacağız. İnsan toplumsal bir varlık ve virüs doğrudan toplumsalı hedef alıyor. Aynı evin içinde yaşarken bile birlikte aynı aktiviteyi yapma pratikleri ortadan kalkmış bir yaşam sürüyorken virüsün, bireyin yanlızlığını daha da derinleştirmesi kaçınılmaz. Bu, Twitter, Facebook, YouTube kültürlerinin yaygınlaşarak, bireyin kendi içinde daha da bireyselleşip, tenhalaştığı bir dönüşüm olacak.