http://www.diken.com.tr/wp-content/uploads/2018/09/Screen-Shot-2018-09-29-at-15.46.35.png

Ölenler ve kalanlar: Gezi’nin adaleti

KEMAL GÖKTAŞ

kemalgoktas@diken.com.tr

@kemalgoktas 

Gezi eylemleri, yaygınlığı ve etkisiyle sadece Türkiye tarihinin değil, dünyadaki toplumsal mücadeleler tarihinin de önemli bir sayfası olarak tarihteki yerini aldı. Üzerinden yedi yıl geçtikten sonra bile iktidarın Gezi’yi darbe girişimi olarak cezalandırma isteği hiç geçmedi. Buna karşın Gezi eylemleri sırasında polis şiddetinden 12 kişinin hayatını kaybetmesi ile ilgili açılan davalarda çıkan sonuçlar, Gezi’nin ‘adalet’ talebinin hala yerli yerinde durduğunu gösteriyor.

‘Darbe’ çıkarma hevesi ilk gün başladı

Gezi’ye ‘darbe’ yakıştırması aslında yeni değil. Eylemlerin ilk anından itibaren iktidarın bu söylemini ‘hukuki’ bir kılıfa bürümek üzere yargıdan çok sayıda girişim olmuştu. Ankara’daki Gezi eylemleri devam ederken gözaltına alınanlardan bazıları asayiş şubede sorgulanırken bazıları terörle mücadele şubesine götürülüyor ve darbeye teşebbüs suçunu düzenleyen Türk Ceza Kanunu’nun 312. maddesindeki suçlama yöneltiliyordu. Buna rağmen ilk soruşturmalarda hiçbir savcı ‘darbe girişimi’ suçlaması yapmıyordu.

Reklam

Ombudsmanın görüşü: ‘Gezi darbe girişimi’

Gezi’nin darbe girişimi olduğuna ilişkin ilk ‘resmi’ karar ise devletle bireyler arasındaki uyuşmazlıkların çözümünü sağlamak iddiasıyla kurulan ancak hiçbir etkisi olmayan bir kurum olarak kalan Kamu Denetçiliği (Ombudsman) Kurumu’ndan gelmişti.

Hrant Dink’i mahkum eden kararın altında imzası olan eski Yargıtay üyesi Nihat Ömeroğlu’nun ‘kamu başdenetçisi’ sıfatıyla imzasının olduğu Gezi eylemleriyle ilgili Ocak 2014 tarihli raporda ‘aşırı grupların ve terör örgütlerinin, bir dizi kamu binasını işgal ederek hükümeti devirmeye çalıştıkları’ ileri sürülmüştü.

Terör suçlaması

Gezi eylemlerine katıldıkları için yargılananlara genellikle ‘toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet’, ‘polise mukavemet’, ‘kamu malına zarar’ gibi suçlardan dava açıldı.

Reklam

İstanbul’da Gezi Ana Davası olarak adlandırılan ve aralarında 255 sanıklı davada 244 sanığa ceza verilirken de bu suçlardan hüküm kurulmuştu.
Bazı savcılıkların ‘terör örgütü üyeliği’ veya ‘terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına hareket etme’ suçlarından açtıkları davalarda ise mahkemelerden genellikle beraat kararı çıktı. İzmir’de yerel mahkemenin beraat kararını bozan bölge adliye mahkemesi ise dört sanıklı davada sanıklara ‘terör örgütünün çağrısıyla eylemlere katıldıkları’ gerekçesiyle ceza verdi.

Taksim Dayanışması davası

Asıl önemlisi Gezi eylemlerinde önemli bir rol oynayan Taksim Dayanışması üyelerine açılan davada verilen beraat kararıydı. İddianamede 26 sanığın insanların alana toplanması ‘halkı kışkırtmak’ olarak değerlendirilmişti ve savcılık Taksim Dayanışması üyelerini ‘örgüt kurmak ve yönetmek’ ile suçluyordu. Mahkeme sadece bu suçtan değil, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet etmek suçundan da beraat kararı vermişti.

Çarşı 4.5 yıl sonra yine ‘darbeci’

Gezi’den bir darbe girişimi suçu çıkarılmasının ilk muhatapları ise Beşiktaş’ın taraftar grubu Çarşı’ya açılan davaydı. Dolmabahçe’deki başbakanlık ofisini işgal etmeye teşebbüs ettikleri iddiasıyla 35 kişi hakkında açılan dava, 2015 yılının sonunda İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin ‘yeterli delil olmadığı’ gerekçesiyle beraat kararı ile sonuçlanmıştı. Ancak bu davada aradan geçen 4.5 yılda değişen siyasi iklim yargının tutumunu da değiştirdi ve Yargıtay başsavcılığı geçen ay bitirdiği tebliğnamesinde sanıklara ‘darbeye teşebbüs’ suçundan ceza verilmesi için yerel mahkemenin kararının bozulması gerektiğini savundu. Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin tebliğnameye uyması durumunda taraftar grubu üyeleri ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yeniden yargılanacak.
Yargıtay başsavcılığı sanıklara ‘hükümeti devirmeye teşebbüs’ ve ‘suç örgütü kurma ve yönetme’ suçlarından verilen beraatin bozulmasını isterken gerekçe olarak ‘eylemlerin herhangi bir silahlı terör örgütü olmadan, arkasında güçlü bir dış veya iç destek olmaksızın, hiyerarşi dışında gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığı’ varsayımını ileri sürdü.

Çarşı grubuna dört buçuk yıl sonra beraat ettikleri davada ceza istenmesi bir başka davayla da doğrudan ilgili. Gezi’den darbe girişimi çıkarmanın en önemli adımı olarak Osman Kavala ile 15 kişiye açılan dava da tıpkı Çarşı davası gibi ‘darbe girişimi’ suçlamasına dayandırılmıştı.

Beraat veren hakime soruşturma açan ‘adalet’

Davaya dayanak olan soruşturma dosyasının tamamı ‘FETÖ’ iddiasıyla yargılanan veya aranan polis ve savcılar eliyle oluşturulduğu açık olmasına rağmen savcılık, soyut iddialarla ve yargı tarihine geçecek trajikomik suçlamalarla aralarında beraat eden Taksim Dayanışması üyelerinin de olduğu 16 sanık hakkında ‘ağırlaştırılmış müebbet’ istemiyle dava açtı. Kavala’nın tutuklu yargılandığı davada mahkeme geçen şubat ayında dokuz sanığa beraat verip ‘yakalanmayan’ yedi sanık hakkındaki dosyayı ayırdı ancak Kavala başka bir suçtan tutuklanarak tahliye olması engellendi. Savcılık da hemen istinaf yoluna gitti ve beraat kararının bozulmasını istedi. Beraat kararı veren mahkeme heyeti hakkında ise Hakimler ve Savcılar Kurulu soruşturma açtı.

AYM’den manidar U dönüşü

Anayasa Mahkemesi, Gezi eylemleri sırasında polisin aşırı güç kullanması nedeniyle yapılan başvurularda hem işkence ve kötü muamele yasağının hem de toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlal edildiğine karar veriyorken Gezi davasının açılmasından hemen sonra kararlarında ‘manidar’ bir değişikliğe gitti.

Gezi eylemlerinde ayağına gelen gaz fişeğiyle yaralanan vatandaşın yaptığı başvuruda ‘kötü muamele iddialarının etkin soruşturulmadığı’ gerekçesiyle ihlal kararı veren AYM önceki kararlarından farklı olarak ‘toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlal edildiği’ iddiasına ilişkin bir karar vermekten kaçındı. AYM’nin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkıyla ilgili değerlendirme yapmamasına karşı çıkan üye Engin Yıldırım ise başvuruda bu hakkın da ihlal edildiğine karar verilmesi gerektiğini belirtti.

Son söz Yargıtay’da

İstanbul ve Yargıtay başsavcılıklarının Gezi’den darbe girişimi çıkarma çabaları ile ilgili son söz Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nde olacak. Dairenin olası bir bozma kararına karşı mahkemelerin direnmesi halinde son sözü Yargıtay Ceza Genel Kurulu verecek.

Ödül gibi cezalar

Yargının Gezi eylemleri ile ilgili bu ‘sert’ tutumu söz konusu olan Gezi’de hayatını kaybedenler olduğunda ise yerini ‘cezasızlık’ yaklaşımına bırakıyor.

Gezi eylemlerinde yaralanan, hatta gözlerini kaybedenlerin yaptıkları şikayetlerden sonuç alınmazken hayatını kaybedenlerle ilgili davalarda da ya ceza verilmedi ya da çok düşük cezalarla sanıklar kurtuldu.

ALİ İSMAİL KORKMAZ: Ali İsmail Korkmaz’ı sokak ortasında döverek öldüren polis ve esnafla ilgili ‘müebbet hapis’ istemiyle açılan davada mahkeme önce polis memurlarından Mevlüt Saldoğan’a 10 yıl 10 ay, Yalçın Akbulut’a 10 yıl, fırıncılar İsmail Koyuncu, Ramazan Koyuncu ve Muhammet Vatansever yaralama suçundan altı yıl sekizer ay hapis cezası verdi. Polisler Şaban Gökpunar ve Hüseyin Engin’in delil yetersizliğinden beraatlarına karar verildi. Yargıtay 1’inci Ceza Dairesi, polis memuru Hüseyin Engin ile fırıncı Ebubekir Harlar hakkındaki kararı ise bozdu. Yeniden yargılama sonunda polis Engin’e yedi ay 15 gün, fırıncı Harlar’a ise altı yıl sekiz ay hapis cezası verildi.

Sanıklar ödül gibi cezalar alırken Gezi davasında mahkeme, Korkmaz’ı başına tekme atarak ölümüne neden olan polis memuru Mevlüt Saldoğan’ı ‘mağdur’ sıfatıyla müdahil olarak davaya kabul etti.

Gaz bombasıyla öldürme: Altı yıl 10 ay

ABDULLAH CÖMERT: Polis memuru Ahmet Kuş, Hatay Armutlu’da Akrep aracından attığı gaz bombasıyla Abdullah Cömert’in ölümüne neden olduğu için yargılandığı davada önce 13 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırdı. Ancak Yargıtay’ın cezayı fazla bulması üzerine yeniden görülen davada mahkeme Kuş’u sadece altı yıl 10 ay hapse mahkum etti.

Silahla ateş ederek öldürme: 15 bin lira

ETHEM SARISÜLÜK: Ankara Kızılay’da kameraların gözü önünde silahını kitleye doğrultarak ateş eden ve 26 yaşındaki işçi Ethem Sarısülük’ü öldüren polis memuru Ahmet Şahbaz da yargının merhametli kollarındaydı. Ankara Cumhuriyet Savcısı hazırladığı 15 sayfalık iddianamede katil zanlısı Ahmet Şahbaz’ın, ‘kasıt olmadan meşru müdafa sınırının aşılması suretiyle adam öldürmek’ suçundan bir yıl dört aydan beş yıla kadar hapisle cezalandırılması istedi. Mahkeme ise Şahbaz’ı ‘haksız tahrik altında öldürmek’ suçundan yedi yıl dokuz ay 10 gün hapis cezasına çarptırdı ancak Yargıtay bu kararı bozdu. Bunun üzerine dava ‘güvenlik’ gerekçesiyle Aksaray 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi ve Şahbaz’a önce bir yıl dört ay 20 gün hapis cezası verildi, ardından bu ceza da 10 bin 100 lira para cezasına çevrildi. Karar Yargıtay’dan bozulunca yeniden yargılama yapıldı ve ceza bu defa 15 bin 200 liraya ‘yükseltildi’.

MEHMET AYVALITAŞ: Gezi eylemleri sırasında Ümraniye’de TEM Otoyolu üzerindeki yürüyüşe katılan Mehmet Ayvalıtaş’a çarparak ölümüne neden oldukları gerekçesi ile yargılanan sanıklar Mehmet Görkem Demirbaş ve Cengiz Aktaş’ın beraatlerine karar verildi. Kararda, Mehmet Ayvalıtaş’ı kusurlu bulan Adli Tıp Uzmanlar Kurulu raporu etkili oldu.

MEDENİ YILDIRIM: Gezi eylemleri sürerken Diyarbakır Lice’deki Kayacık Köyü’nde yapılan kalekol protestosunda asker tarafından açılan ateşle öldürülen 18 yaşındaki Medeni Yıldırım’ın davası ise hala bitmerdi. Ortaya çıkan görüntülerde jandarmaların kalabalığa ateş açtığı kesinleşse de sanık er Adem Çiftçi beraat etti. Gaziantep Bölge Adliyesi Mahkemesi beraat kararını bozduysa da yapılan yeni yargılama hünez sonuçlanmadı.

Beş yıldır dava bile açılmadı

AHMET ATAKAN: Görgü tanıklarının ifadesine göre 22 yaşındaki Ahmet Atakan, Hatay Armutlu’da yapılan eylemde polis tarafından kafasından gaz fişeğiyle vurulup, çatıdan düşerek öldü. Atakan’ın öldürülmesine ilişkin henüz bir dava açılmadı.

Berkin Elvan davasında sanık polis tutuksuz

BERKİN ELVAN: İstanbul Okmeydanı’ndaki evinden ekmek almak için çıkan 15 yaşındaki Berkin Elvan, polisin gaz fişeğiyle başından vuruldu ve 269 gün komada kaldıktan sonra hayatını kaybetti. İddianame ancak üç buçuk yıl sonra hazırlandı ve polis Fatih Dalgalı’nın ‘olası kastla öldürmek’ suçundan cezalandırılması istendi. Henüz sonuçlanmayan davada sanık polis tutuksuz yargılanıyor.


‘Kimse adaletten bahsetmesin’

Gezi eylemlerinin simgesi olan ‘kırmızı kadın’, akademisyen Ceyda Sungur kendisine biber gazı sıkan polis memuruna dava açıldıktan sonra kaleme aldığı yazıda “Gezi direnişinde yitirdiklerimizin katilleri ve gerçek sorumluları cezalandırılana kadar, kimse adaletten bahsetmesin” diyerek şöyle devam ediyordu: “Ne yazık ki, Ethem Sarısülük başından bir polis kurşunu ile vurulduğunda, Abdullah Cömert kafasına gaz fişeği isabet ettiğinde, Mehmet Ayvalıtaş 1 Mayıs Mahallesi’nde Gezi eylemlerine katıldığı sırada ezildiğinde, İrfan Tuna işyerinde gaza maruz kaldığında, Medeni Yıldırım Lice’de kalekol inşasına karşı pankart açtığında, Selim Önder Gümüşsuyu’nda oturan kızını ziyarete gittiğinde, Zeynep Eryaşar Gezi Parkı’nda nöbet tutan çocuklarına destek için yürüyüşe katıldığında, Ahmet Atakan katillerin cezalandırılmasını istediğinde, Ali İsmail Korkmaz dövülerek öldürüldüğünde, Serdar Kadakal çalıştığı yerin önündeki sokakta oturduğunda, hiçbirinin üzerlerinde ‘kırmızı elbise’ yoktu. Güzel gözlü kardeşim Berkin Elvan ise bakkaldan ekmek almaya gitmekten daha büyük bir suç işlememişti. Bu insanların basın tarafından tesadüfen yakalanan fotoğraflarının olmaması, fail ve sorumlularının yargılanmaması veya ceza almaması için bir bahane olamaz.”