Dondurulmuş zihinler

by

İnsanın işlevsiz olduğu dönemleri olur. Bu, dönemin getirdiği kimi nedenlerden kaynaklanır. Kitlelerin psikolojileri durumlara göre yön ve tavır alır.
Bir toplumun öncüleri düşünürleridir. Bunlar ister manevi öncüler olsun ister mütefekkirleri olsun. Geçmişte, köy ve kasabalarda kitlelerin önünde bilgeler olur. Onlar ümmidirler ama fehm sahibidirler. Özelde bir anlayış ve kavrayışları var. Bir sorun çıktığında bu kimselere başvurulur. Onlar arabulucudurlar, sorunları gidericidirler. Zekâları gereği muziptirler. Her davranış ve sözleri bir hikmet içerir.

Bir toplumun asıl öncüleri, fikirde, düşüncede var olan âlimleri, faziletlileri, bilgeleri, şairleri, yazarları ve düşünürleridir. Bunlar merkezdir. Eserleri ve öğütleriyle yön verirler kitlelere. Bir toplumun yoksunluğu ve fukaralığı bu gibi öncülerden yoksun kalmalarıdır.

Günümüz toplumunda bu tür bilgeler, medeniyet öncüleri var ama ne yazık ki günün hayhuyu, modası, medyası, siyasal hamaseti onları gölgeliyor, perdeliyor.İnsanların düşünüşleri belli merkezlerden yönetiliyor. Siyasal, ekonomik medya yönlendirici ve etkili. Bunlara kapılanlar hakikate ermede zorlanıyorlar, eremiyorlar daha doğrusu. Siyasal hamaset pragmatist yani çıkarcı. Onlar için hakikatlerin hiçbir önemi yok. Günün dalgaları etkili oluyor. insanlar siyasanın dalgalarıyla savruluyorlar.

Siyasetin erdemsizliği, çıkarcılıktan, bilge insanlardan ve öncülerden beslenemeyişten. Kişilerin etrafında dönen bir dünya.

Günümüz insanı erdemli oluştan yoksun. Artık insanların öncüleri belli merkezlerde oluşan, insanlığın üzerine abandırılan yabancılıklardır. Dünyanın bir ucundaki bir olay istenildiği hâle şekle ve duruma sokulabiliyor. Böyle olunca gerçeklerin ne olup olmadığı anlaşılamıyor.

Dedi kodu kültürü baskın. Özellikle sosyal medya üzerindeki bilgiler yanılsatıcı ve aldatıcı. Bu alan oldukça etkili. Biri hakkında bir olumsuzluk düşünülüyorsa bir kurgu ile söz konusu kişi hakkında en olmadık yalanlar, iftiralar, suçlamalar oluşturuluyor ve kabul görüyor. Abartılı ve abartıların alabildiğine köpürtüldüğü bir süreçteyiz. İnsanlarda artık manevi bir korku ve endişe yok. Kul hakkı bilincinden yoksunluk iyice geçerli.

Savaş bir hile ise bu, savaş hâlinde bulunulan müşriklere karşı yapılır. Müslüman’ın Müslüman’a hilesi, savaşı, çatışması haramdır.

Ne yazık ki insanların inanmışlıklarını da kendilerine göre belirliyorlar. Müslüman insanlar günahkâr olabilirler, yanlışları da olabilir. Şirk ve inkârda değildirler ise onlara bu gibi ta’n ve suçlamalarda bulunmak da günah ve haram. Haram olanların sınırları ne yazık ki aşılıyor.

İnsanların zihinleri belli alanlara doğru donduruldu ve bu, bilinçli yapılıyor ne yazık ki. İnsanlar donmuş zihinleriyle gerçekleri, hakikatleri göremiyorlar.

Müslümanların ırkçılığa yönelmesi, hamasi bakışla gündem oluşturması asıl çıkmazları. Bir alana odaklanarak, asıl olması gerekenleri göz ardı etmeleri çıkmazları. Hamaset bütün sorunların üzerini örtüyor. Nedense her dönem için bir konuda hamasete nedenler oluşturulabiliyor. Onun etrafında dönenip duruluyor. Bunun en başında da milliyetçilik ve ırkçılık geliyor. Hemen hemen bütün sorunların temeli de bu oluyor. Müslümanların birlikteliğinin önündeki tek engel. Bundan beslenenlerin en önemli katıkları. Ortam düzgün olsa, ya da gerilimsiz olsa boşlukta kalınacak gibi bir durum söz konusu.

Müslüman’ın işi doğrular, iyiler ve güzellere yönelmek. Düşmanlık ve nefret oluşturarak değil insanların gönüllerine hitap edeceği bir dile sahip olmak. Müslüman’ın görev tebliğ ve çağırıdır. Kişi gelir ise yararına gelmez ise kendi zararına. İnsanlar güzel bir dil ve sesleniş ile kazanılır. Güzel dil ile çağrı ve davete uymasa da en önemli olan kendisinden nefret edilmez. Adeta haçlılık ruhuyla kendi insanına saldırmaz. İman noktasında olan her insan insanımızdır. Haçlılık ruhu ağır bir yaklaşım ama insanını öldürmekten haz alanlara başka nasıl yaklaşılabilir ki. İnsanı, zararlı bir hayvan gibi itlaf etme başka nasıl izah edilebilir ki.