https://static.daktilo.com/sites/71/uploads/2020/05/29/kuzu-postuna-burunmus-kurt-2.jpg

Kuzu postuna bürünmüş kurt: Feminizm!

Avrupa Birliği’nin sapkın düşüncelerinin ürünü olan İstanbul Sözleşmesi, binlerce ailenin dağılmasına neden oldu, olmaya da devam ediyor.

Sözleşme ile dayatılan ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’, sözleşmedeki ifadesiyle ‘gender’ kavramı feminist düşüncenin bir ürünü olarak karşımıza çıktı. Ev hanımlarının iş hayatında daha çok yer etmesiyle kadının daha mutlu olacağını ileri süren feminizm, kadını makineleştirmekten ve cinsel bir obje olmaktan öteye götüremedi. Adeta kurdun kuzu postuna bürünmesi gibi önce kadın ve erkeğin demokratik ve hukuksal eşitliğini savunan feminist akım, sonradan gerçek yüzünü göstererek kadını, anneliğinden ve ailesinden tamamıyla kopardı.

GÖRÜLEN KUZU POSTU: BİRİNCİ DALGA

Türkiye’de ilk kadın hareketleri radikal feminizm düşüncesinden uzak bir şekilde Osmanlı’nın son yıllarında görülmeye başladı. 19. yüzyılda Osmanlı’da modernleşme hareketlerinin başlaması ile feminizmin birinci dalgasında yaşanmış; bu aşamada kız çocuklarının eğitilmesi amacıyla ilk kız rüştiyesi açılmış ve sübyan mektepleri zorunlu hale getirilmişti. Bu adımlar toplumun gelişmesi açısından oldukça faydalıydı. Osmanlı’da ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında kadın hareketleri, erkek ve kadın arasındaki farklı muameleyi demokratik ortamda en aza indirmeyi amaç edinmişti. Bu doğrultuda Türkiye’de kadına seçme seçilme hakkı tanınmış, dünyaya ise örnek olunmuştu. Aynı zamanda eğitim, sağlık ve hukuksal alanda kadın ve erkek eşitliğinin sağlanması için birçok adım atılmıştı.

POSTUN ALTINDA GİZLENEN KURT: İKİNCİ DALGA

Dalga dalga Anadolu’yu işgal eden feminizm, 1980 sonrasında yaşanan ikinci dalgada proje haline gelmişti. Radikal, sosyalist ve liberal feminist gruplar ilk bu dönemde Türkiye’de ortaya çıkmıştı. 1987 yılında Devlet Planlama Teşkilatı bünyesinde Kadına Yönelik Politikalar Danışma Kurulu’nun kurulmasıyla feminizm devlet çatısı altında ilk kurumsallaşmasını gerçekleştirmişti. Türkiye, 1999 yılında Helsinki Zirvesi ile Avrupa birliği hayaliyle birçok feminist politikayı hayata geçirmişti. Bu doğrultuda 1 Ocak 2003’te yürürlüğe giren Medeni Kanun ile erkeğin elinden ‘aile reisliği’ sökülüp alınmıştı. Aynı zamanda 2004 yılında çıkarılan kamuoyunda ‘zina yasası’ olarak bilinen 5237 sayılı ceza kanununda yapılan değişiklik ile ‘evlilik dışı’ ilişkileri suç olmaktan çıkartmıştı. 17 Aralık 2004’te Türkiye’nin yeniden Avrupa Birliği hayaline kapılmasıyla kabul edilen Kopenhag Kriterleri, toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının hayatımıza sokulmasında büyük etkisi oldu. 2011 yılında Avrupa Birliği’nin son dayatması İstanbul Sözleşmesi ile ailenin temeline adeta dinamit konuldu.