Kur’ân ve şifa - 3
Bedenî hastalıklara “mariz” kelimesiyle işâret edilmiştir.
by Şemseddin ÇAKIRİnanç, düşünce ve karakterdeki sapma ve bozulmayı ifâde eden hastalıkların kaynağı kalp/kulup ve sudur kelimeleriyle belirtilirken, itikadî, fikrî ve ahlâkî hastalıklara yakalanmamış, ya da yakalandıktan sonra marifet/yakin (Tevhid) ve tevbe ilâcıyla şifa bulmuş kalpler için “kalbi selim” tabiri kullanılır. (eş-Şuara 89, Yunus 57) âyetinde “Size ..göğüslerdeki hastalıklara şifa olan Kur’ân geldi” buyrularak dinî ve ahlâkî hastalıkların ilâcının Kur’ân olduğu bildirilirken bedenî hastalıkların tedavisi bağlamında balın şifa verici özelliğine dikkat çekilir. (en-Nahl: 69)
Böylece Kur’ân’ın işâret ettiği ve referans olduğu maddî şifaları da görüyoruz. Demek şifayı Kur’ân-ı Kerim hem maddî hemde manevî olarak ele almıştır.
Nitekim “eş-Şafi” (şifa veren) hadislerde Allah’ın isimleri kapsamında geçmektedir. (Buhari “Tıb”, 38)
Kur’ân-ı Kerîm aynı zamanda ilkeler kitabıdır. Maddî tedavi gerektiğine elbette maddî, manevî tedavi gerektiğine de manevî çareler gösterecek. Tabiri caizse ata et, arslana ot vermez. Bir de İslâmî literatürde “Tabibi hazık” tabiri vardır. Yani ehline gitmek emredilir.
Hz. Muhammed de (asm) “Allah’ın (cc) ihtiyarlık ve ölüm dışında her hastalık için bir şifa yarattığını bildirmiş ve insanları tedavi olmaya teşvik etmiştir. (Müsned, 111)
Kur’ân ve hadislerdeki ifâdelerden bedenî hastalıkların ilâcının esas itibariyle maddî, ruhî ve itikadî hastalıkların ilâcının ise manevî olduğu aşikârdır. Her şeye rağmen Kur’ân’ın kutsî ifadeleri ve manevî ikliminin şifa iksirinden yararlanılması da gerekir, zira bunların bir çoğu da duâ âyetleridir.
Meselâ, Efendimizin (asm) ailesine muhafazateyn âyetlerini okumayı tavsiye ettiği gibi en büyük tedavilerden biri de inanç güven ve teslimiyettir unutulmasın.
“TIBB-I NEBEVΔ bir kitap ismidir. Hatta “Tıbbı” dini ilimlerden sayan Suyuti gibi âlimler, bazı Kur’ân âyetlerinden koruyucu ve tedavi edici hekimliğin temel ilkelerine işâretler çıkarmışlardır. (el-İtkan, ıv, 2)
Zâten Nebi mi veli mi olduğu ihtilâf konusu olan ve ölüm hariç her derdin devasını bulan Lokman Hekim de bize bir ip ucu vermektedir. Kur’ân’la tedâvinin bir şartının da hastanın ruhî bir hazırlığının bulunması (İtikat, niyet ve teslimiyet gibi) önemine işâret edilmiştir. (İbn Arabi, 111)
Nitekim Kur’ân-ı Kerîm inananlar için şifa, inanmayanlar için hüsranlarını arttıran bir vesile (el-İsra, 82) ya da kulaklarda sağırlık, gözlerde körlük (Fussilet, 44) oluşu böyle bir hazırlığın önemiyle ilgilidir.
Müfessirler bunu; faydalı olan bir ilâcı bünyesi kabul etmeyen bir kişi için fayda sağlamaması gibi Kur’ân’ın da kendisine hürmet ve ta’zim nazarıyle bakmayanlar için fayda vermeyeceği şeklinde izah ederler (Maturidi, vııı, 345 krş. Zerkeşi, 1, 280)
Kur’ân-ı Kerîm Tevhid öğretisi ile akla, gönüle ve davranışlara ahenk getirmesi, sağlam bir imanla tek Yaratıcı için kulluğu öğretmesi, kalbin yanlış itikad ve kişiyi kötü huylardan arındırması anlamında da en büyük bir şifadır. Zaten bu gibi sebeplerle olsa gerek ki hastalıkların yüzde yetmişi manevidir.
Madem İslâmiyet inanç ve maneviyat boyutuyla şifadır. Uzmanların söz konusu virüsle ilgili açıklamalarında “temizlik ve dengeli beslenme”nin hayatî önem taşıdığı anlaşılıyor. Halbuki İslâm bunları bin dörtyüz yıldır ilân ediyor. Maddî ve manevî temizliğin bile İlâhî sevgiye vesile olduğunu bildiren bir dinimiz var ne kadar iftihar etsek azdır.
İşte namazın şartı olan abdestin dikkat edilirse hava ve insanlarla temas edilen organların tamamının en az üçer defa günde en az 15 defa yıkanması gibi. (Mâide 5/6)
Bu gerçeklere istinaden Efendimiz’inde (asm) “Temizlik imanın yarısıdır” (Müslim Taherat 1) buyurması, yine yemekten önce ve sonra ellerin yıkanmasının sünnet olması (Tirmizi “et’ime” 39) ve ağız temizliğine özel önem atfetmiştir. Hatta “Fakirlikten kurtulmak isteyen yemekten önce, delirmek istemeyen yemekten sonra elini yıkasın” diye de rivayet söz konusudur.
Diğer bir hadiste ise “Ümmetime zor gelmeyeceğini bilseydim her namaz öncesi misvak kullanmalarını emrederdim” (Buhari Mevakit 24) buyurmalarıdır. Özetle İslâm sadece beden değil, çevre ve ruh temizliğini de son derece önemsemiştir.
İşte bunun içindir ki İslâmiyet, tıbben pis olan; domuz, kedi, köpek, yarasa, akbaba, atmaca, karga v.s. gibi hayvanların yenmesini yasaklamıştır. Bu yasak dahi mu’cizevî bir şifadır.