Demokrasi ve Özgürlükler Adası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılımıyla açıldı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla, Demokrasi ve Özgürlükler Adası’nın açılışı gerçekleştirildi. Açılışa aynı zamanda MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de katıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan açılışta yaptığı konuşmada, “Aslında o gün hukuk ve adalet ayaklar altına alınarak idam sehpasına gönderilen milletin bu 3 adamı değil, bizatihi milli iradenin ta kendisi olmuştur. Darbeyle görevinden indirilen, Yassıada’da kurulan tiyatro mahkemelerde yargılanan rahmetli Menderes ve arkadaşları değil, tarihi, kültürü, değerleri, ve inançlarıyla milletimizdi” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla, Demokrasi ve Özgürlükler Adası’nın açılışı gerçekleştirildi. Açılışa aynı zamanda MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de katıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan açılışta yaptığı konuşmada, “Aslında o gün hukuk ve adalet ayaklar altına alınarak idam sehpasına gönderilen milletin bu 3 adamı değil, bizatihi milli iradenin ta kendisi olmuştur. Darbeyle görevinden indirilen, Yassıada’da kurulan tiyatro mahkemelerde yargılanan rahmetli Menderes ve arkadaşları değil, tarihi, kültürü, değerleri, ve inançlarıyla milletimizdi” dedi.
Eski Başbakan Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam kararının verildiği Yassıada, 27 Mayıs 1960 darbesinin 60. yılında yeni adıyla Demokrasi ve Özgürlükler Adası olarak açıldı. Düzenlenen açılışa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yanı sıra TBMM Başkanı Mustafa Şentop, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, kabine üyeleri, askeri yetkililer ve çeşitli siyasiler katılım gösterdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan açılışta yaptığı konuşmada, “Türkiye bundan tam 60 yıl önce tarihinin en kara günlerinden bir olan 27 Mayıs darbesine maruz kaldı. Yassıada’da yapılan iş yargılama değil, bir hukuk cinayetiydi. Aslında burada yapılan iş yargılama değil, darbe yaparak anayasayı çiğneyenlerin ülkenin meşru yöneticilerini anayasayı ihlal ithamıyla giriştikleri bir hukuk cinayetiydi. Yassıada’da aylar boyunca tam anlamıyla bir zulüm makinesi işletilmiştir. Bu ülkenin yüreği vatan sevdasıyla dolu Genelkurmay Başkanını darbecilere katılmayı reddettiği için bir teğmene tokatlatarak tarihimizde görülmemiş rezillikler sergilediler. Aslında o gün hukuk ve adalet ayaklar altına alınarak idam sehpasına gönderilen milletin bu 3 adamı değil, bizatihi milli iradenin ta kendisi olmuştur. Darbeyle görevinden indirilen, Yassıada’da kurulan tiyatro mahkemelerde yargılanan rahmetli Menderes ve arkadaşları değil, tarihi, kültürü, değerleri, ve inançlarıyla milletimizdi. Sürgüne gönderildiği Hindistan’da, idam kararlarının hukuki ve meşru olmadığını, insanlık duygularıyla uyuşmadığını belirterek trajediyi engellemek için çırpınan merhum Alparslan Türkeş’i de rahmetle yad ediyoruz. Menderes’i ve arkadaşlarını idam sehpasına çıkartanların ve onları destekleyenlerin alınlarındaki kara leke hiçbir zaman silinmeyecektir. Buna karşılık Menderes ve arkadaşlarının milletimizin kalbindeki mümtaz yeri her geçen yıl daha da güçlenerek hep devam edecektir. Tarihi değiştiremeyiz ama doğru yorumlanmasını sağlamak için tarihin hatırlanma biçimini değiştirmek elimizdedir. Böylece bir yandan o günleri hatırlarken diğer yandan da milli iradenin her hal ve şart halinde üstün geldiğini gösterebiliriz” dedi.
“Rahmetli Menderes’in aziz hatırasına sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur”
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasının devamında, “Rahmetli Menderes’in aziz hatırasına sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur. İdama götürülürken önce abdestini alıp iki rekat namaz kılıp ardından altındaki sandalyeyi kendisi iterek düşüren ve celladına da “sen çekil o sandalyeyi ben iterim” diyen Fatin Rüştü Zorlu’nun hatırasına sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur. Başarılı bir maliye bakanı olduğu halde sırf geçmişte darbecilere istedikleri imtiyazları sağlamadığı için kendisine kin beslenen Hasan Polatkan’ın hatırasına sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur. Onları deviren, yargılayan ve asanlar, hayatlarını milletin nefret dolu bakışları altında sürdürmek zorunda kaldılar. Yassıada’yı da Yaslıada’yı da tarihe gömüp burasını Demokrasi ve Özgürlükler Adası haline getirmeyi kararlaştırdık. Bu da bize nasip oldu. Adadaki her bir tesise de tarihi anlamına uygun isimler verildi. Demokrasi ve Özgürlükler Adası, ülkemizin geçmişten bugüne verildiği istiklal ve istikbal mücadelesiyle gönüllerdeki hasbi sevginin İnşallah nişanesi olacaktır. Kurtuluş Savaşımızdan sonra başlatılan kalkınma halesinin önü tek parti zihniyeti tarafından bilinçli bir şekilde kesilmiş, mesafe kat edilmiş çalışmalar birer birer akamete uğratılmıştır. Sadece darbe yapanları değil, ’daha ne bekliyorsunuz’ kışkırtmasıyla ordumuzun içine darbe virüsünü de sokanları bu millet asla affetmeyecektir. Ülkemizdeki tüm darbelerin ve cunta hareketlerinin temel karakteri milletimizin değerlerine ve tarihine düşmanlıktır. Her darbe öncesinde sokakları kana ve ateşe boğarak binlerce masumun acı çekmesine, her darbe sonrasında da yetişmiş kadroları tasfiye ederek ülkenin gerilemesine yol açmışlardır. Halkı hor ve hakir görerek, inancını, kılığını, kıyafetini aşağılayanların gerçekte ne kadar ilkel, ne kadar bağnaz olduklarının en çarpıcı örnekleri darbelerdir. Menderes’e hangi inançla saldırdılarsa, rahmetli Özal’a, şimdi de Cumhur İttifakına aynı nefret duygularıyla yöneldiler. Hükümetlerimiz döneminde bunun sayısız tezahürüyle karşılaştık. Şimdiden müjdesini milletimizle paylaşmak istiyorum. Fatih Sondaj gemimiz, 29 Mayıs günü İstanbul Boğazı’ndan geçerek yeni sondajlar için İnşallah Karadeniz’e açılacak” dedi.
“Yassıada’da hukuka deli gömleği giydirilmiştir”
Açılışta konuşma yapan Devlet Bahçeli, “Yakın siyasi tarihimizin sisli, bir o kadar da sancılı döneminin 60.yıl dönümünde, üzücü hatıraları bir nebze de olsa tamir ve telafi eden anlamlı bir açılışa şahit olmaktan bahtiyarım. Yassıada yalnızca denizin ortasında sivrilen bir kara parçasının adı değildir. Burası aynı zamanda milli hafızalara kazınmış alacakaranlık bir devrin, hukuk kisvesiyle demokrasiyle vurulan paslı zincirlerin simgeleşmiş yeridir. Zamanın hisarlarını bir mızrak gibi delerek günümüze kadar uzanan hak ve hukuk ihlalleri yıllar içinde milli gönüllere bir kor gibi nüfuz etmiştir. Bu sarih ve sarsıcı gerçek hepimizin münhasıran benimsediği tarihsel bir vakıa olarak hafıza kayıtlarına işlenmiştir. Yassıada’da hukuka deli gömleği giydirilmiştir. Adaletin fişi çekilmiş, Türkiye’nin bir dönemi delik deşik edilmiştir. Burada sadece 1950-1960 dönemi yargılanmamış, irade ve egemenliğin yegâne sahibi aziz milletimizin takdir ve tercihleri de hazin şekilde sorguya çekilmiştir. Yassıada’nın menfi isminin değiştirilmesi, menfur izlerinin silinebilmesi maksadıyla 2013 yılında önemli bir adım atılmıştır. O tarihte ’Demokrasi ve Özgürlükler Adası’ ismi Yassıada’ya verilmiş, bu şekilde tarif ve takdim edilmeye başlanmıştır. 27 Mayıs’ın 60.yıl dönümünde, Demokrasi ve Özgürlükler Adası’nın resmi açılışıyla geçmişin kötü anıları geleceğin kutlu hedefleriyle berhava edilecektir. İnancım ve ümidim budur. Cepheleşerek sonuç alamayacağımız görülmelidir. Çatışmanın ve çekişmenin sonu olmadığı bilinmelidir. 1950’li yıllara şerh düşen siyasi ve ideolojik kamplaşmalar, hatta kahveleri ve gönülleri bile ayıran katılaşmış ön yargılar milli birlik ve dayanışma ruhumuza fazlasıyla zarar vermiştir. Bu nedenle Türkiye sosyal ve ekonomik türbülansları müteakiben siyasal ve toplumsal çalkantılara kapılmış, hitamında darbe mekaniği harekete geçirilmiştir. Arkası önü planlanıp projelendirilen demokrasi ve kanun dışı müdahaleler ülkemizin on yıllarını çalmış; huzur, barış ve güvenlik ortamında ağır hasarlar bırakmıştır. Bizim kamplaşmaya değil kucaklaşmaya, husumete değil sükûnete, huşunete değil hoşgörüye, melanete değil merhamet ve mutabakata ihtiyacımız vardır. Demokrasi ve Özgürlükler Adası’nın bu ihtiyaca simgesel anlamda hizmet edeceği kanaat ve beklentimi özellikle vurgulamak istiyorum. Sosyal barışa, siyasal uzlaşmaya, demokrasi kültürüne değerli katkılar yapacağını düşündüğüm bugünkü açılışa şahsımı davetinden dolayı da Sayın Cumhurbaşkanımıza teşekkür ediyorum. Ada’nın yeniden imar ve inşasında emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. Demokrasi ve Özgürlükler Adası’nın bir ibret levhası, bir irade lehdarı, bir iffet limanı halinde yarınlarımıza ışık tutmasını yürekten diliyorum. Demokrasi pek çok tanımının yanında, tahammül sistemi, sabır ve saygı rejimidir. Sebebi ne olursa olsun, şartlar nasıl tezahür ederse etsin, milletin verdiği yetkiyi tekrardan alacak yine milletin ta kendisidir. Beğensek de beğenmesek de, sevsek de sevmesek de, sandıktan çıkan sonuç; zorla, baskıyla, silah yoluyla, gayri meşru araçlarla tahrip ve tasfiye edilirse acıklı olaylar zincirleme halinde yeşerip yaygınlaşacaktır. Türkiye’nin son 60 yılında bu çarpıklığın pek çok misali vardır. Söz, düşünce ve fikirlerin ahlaki ve hukuki bir nizam içinde rekabeti yerine; zulüm ve zorbalığın öne çıkması, bu çerçevede iç ve dış mihrakların teşekkül eden yıkım kervanına dahil olması tek kelimeyle felakettir. 1940’lı yıllara hakim olan dayatmacı anlayış, sonraki yıllarda çelişki içinde bocalayarak yanlışı ve yozlaşmayı savunacak gerekçeleri ikmal ve imal etmiştir. Türkiye’yi dar ölçekli bir kaymak tabaka, bir avuç seçkinci zümre, elit ve küçük bir azınlık değil de milletin özbeöz evlatları yönettikçe, çevreden merkeze sosyolojik akınlar düzenlendikçe menhus çıkar ve güç merkezleri elbet rahatsız olmuşlardır. Bereketli tepelerimizde koyun otlatan bir çobanımızla, üniversitede ders veren bir hocamızın, fabrikasının bacasını tüttüren bir iş adamımızın oyu da, iradesi de birdir, aynıdır. Eşit, gizli, genel oy ilkesi demokrasinin can damarıdır. Bundan taviz imhaya ve iflasa açık onaydır. Akademik ve siyasi hayatta mühim bir yeri olan merhum Prof. Dr. Rıfkı Salim Burçak; 1950-1960 arasını anlattığı ’On Yılın Anıları’ isimli eserinde şu tespiti yapmıştı; ’Ne şekilde tecelli ederse etsin bu yüce milletin iradesine saygılı olmadıkça bu ülkede istikrarlı bir demokrasi kuramaz ve medeni milletler topluluğun eşit haklara sahip bir üyesi durumuna gelemeyiz.’ Sandık demokrasinin namusu olmakla birlikte, milletin egemenlik temini, kutlu iradesinin tevzi vasıtasıdır. Eğer bireysel hak ve özgürlüklerin evrensel bir insan hakkı, demokrasinin ana direği olduğu benimseniyorsa, o halde sandıktan çıkacak sonuca riayet ve hürmet de herkes için ikamesi ve ihmali olmayan bir görev halini alacaktır. Millet iradesine çevrilmiş silahlar demokrasinin inkar ve infaz hükmüdür. Kurmaca mahkemeler, devri sabık yaratma çabaları, cuntacı eğilimler, darbeci emeller on yıllar boyunca hem demokrasiyi kötürüm bırakmış, hem de özgürlükleri sekteye uğratmıştır. Yassıada mahkemelerini kuranlar bir devri değil, demokrasi ve özgürlükleri sanık sandalyesine oturtmuşlardır. Maalesef demokrasi tarihimiz aynı zamanda darbeler tarihidir, bunun yankıları ve bugüne kadar uzanan yansımaları siyasi ve toplumsal hayatımıza düğüm üstüne düğüm atmıştır. Hala darbeye umut bağlayanların mevcudiyeti ise tedavisi olmayan hıyanet virüsüne delalettir. Tarihi yürüyüşümüzün kesintiye uğramasının başlıca nedenlerinin arasında silahlı müdahaleler, ara rejim özlemleri, milli irade alerjileri bulunmaktadır. Her darbenin, her muhtıranın, her demokrasi dışı arayışın iç ve dış lobileri, karanlık kulis bekçileri vardır ve bilinmektedir. Merhum Koçi Bey, her yanlış kararın zulüm olduğunu söylemişti. Darbe yanlış bir karardır ve zulümdür. Darbelerin çizeceği bir gelecek rotası, belirleyeceği bir yol haritası, milletimizin hakkını, hukukunu ve haysiyetini savunacak bir tasavvur ve tahayyül ufku kesinlikle olamayacaktır. Nitekim acı verici tecrübelerle bu durum teyit ve tevsik edilmiştir. Yassıada yıllardır demokrasi ayıplarının, hukuk cinayetlerinin mihrakı unvanıyla anılmıştır. Bu kötü sicilin temizlenmesi, geçmişle yüzleşme teşebbüsü önemli bir gelişmedir. Demokrasi defalarca uçurumdan dönmüştür. Aslında uçurumdan dönen Türkiye’dir. Ancak darbecilerin bugüne kadar dikkate almadıkları bir gerçek varsa o da şudur: Ezemeyecekleri, yenemeyecekleri milletimizin bileği değil, soylu ve cesur yüreğidir. Bu yürek oldukça, bu yüksek duruş varlığını korudukça hiçbir demokrasi düşmanı, hiçbir millet muhalifi tıpkı 15 Temmuz’da olduğu gibi belini doğrultamayacak, başını kaldıramayacak, kaldırsa bile cezasını çekecektir. Şimdiye kadar bizim inancımız ve ilkesel beyanımız hiç değişmemiştir. Demokrasi milliyetçiliğin ikiz kardeşidir. Biri olmadan diğerinin varlığı hayaldir. Sandık milli iradenin beşiği, demokrasinin muharrik ve müstesna gücüdür. Aklından darbe geçiren, sandıkta bulamadığını sokaklarda ve silahların muhitinde arayan herkes kaybetmeye mahkum ve mecburdur. Türk milletinin basiret ve dirayeti, bundan böyle hiçbir gayri meşru gayeye izin ve icazet vermeyecektir. Merhum Sadri Maksudi Arsal diyor ki; ’Kahraman yetiştirebilmek, milletler için çok değerli bir haslettir. Kahramanlar milletlerin hayata tutunmasının, bekasını emniyete almasının teminatıdır.’ Türk milleti, karamsarlığı itekleye itekleye, milli uyanışı dürte dürte iradesine sahip çıkmış; bin şükür kahramanlığın zirvesine çoktan tırmanmıştır. Güvenlik-özgürlük dengesi sağlam kurulduktan, demokrasi kamburlarını attıktan, bir ve beraber olduktan sonra 21.yüzyıl Allah’ın izniyle Türk asrı olacaktır. Demokrasi fantezi değil fazilet; özgürlük ise faraziye değil insan olmanın farikasıdır. İbn-i Haldun efradını cami ağyarını mani bir tespitle, ’Akıl sıhhatli bir ölçüdür’ demişti. Biz aklın üstüne, altına, yanına yöresine değil, meselelere bizatihi Türk aklıyla, milletin şahbaz aklıyla bakarız, sonuna kadar da bakmayı sürdüreceğiz. Dünden ders alarak geleceğin muhteşem ve muazzez günlerine inanıyorum ki şartlara ve olaylara körü körüne boyun eğmeyen Cumhur İttifakı’yla ulaşılacaktır. Bunun şeref payesi de bizzat cumhurun aziz varlığına ait olacaktır. Geleceğin gücü Türkiye’dir, mazlumların haykıran sesi, kesilmeyen nefesi, teslim olmayan, olmayacak kuvveti büyük Türk milletidir” şeklinde konuştu.
Konuşmaların ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin kurdeleyi kesmesiyle açılış gerçekleştirildi.
(İHA)