http://images.bursadabugun.com/haber/2020/05/27/1294470-cumhurbaskani-erdogan-ve-bahceli-demokrasi-ve-ozgurlukler-adasi-acilisinda-5ece97f71dde6.jpg

Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Burada yapılan bir hukuk cinayetiydi"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün açılışının gerçekleştirileceği Demokrasi ve Özgürlükler Adasına geldi. Erdoğan' a, Meclis Başkanı Mustafa Şentop, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'de eşlik etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan Demokrasi ve Özgürlükler Adası açılış töreninde açıklamalarda bulunuyor. Erdoğan, "Menderes'i ve arkadaşlarını idam sehpasına çıkartanların ve onları destekleyenlerin alınlarındaki kara leke hiçbir zaman silinmeyecektir." dedi.

http://images.bursadabugun.com/video/2020/05/27/121317-5eceaae7b1af9.jpg
Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Burada yapılan bir hukuk cinayetiydi"

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarının satır başları:

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Darbe ile görevinden indirilen, Yassıada'da kurulan tiyatro mahkemelerde yargılanan rahmetli Menderes ve arkadaşları değil, tarihi, kültürü, değerleri ve inançlarıyla milletimizdi. Ama bilmiyorlardı ki Türk milletinin kalbindeki sevgiyi, yüreğindeki ateşi söndürmeye, onu hedeflerinden koparmaya bir avuç darbecinin gücü yetmezdi." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Demokrasi ve Özgürlükler Adası Açılış Töreninde yaptığı konuşmada, Türkiye'nin bundan tam 60 yıl önce tarihinin en kara günlerinden biri olan 27 Mayıs darbesine maruz kaldığını ifade etti.

Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki bir grup cuntacının gerçekleştirdiği darbenin ardından yaşananların ise sadece demokrasi adına değil, adalet ve insanlık adına da utanç verici olduğunu aktaran Erdoğan, "Üzerinde bulunduğumuz Yassıada'da, diğer bir ifadeyle 'Yaslı Ada'da yapılan ve bizzat faillerinin itirafıyla önceden verilen emirlerin uygulanması şeklinde geçen yargılamaların sonu çok büyük bir faciayla bitmişti." diye konuştu.

Yıllarca ülkeye hizmet etmiş olan ve milli iradenin temsilcisi konumundaki Demokrat Parti yöneticilerinin her türlü hakarete, işkenceye, iftiraya maruz kaldığı yargılamaların burada yapıldığını ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:

"Aslında burada yapılan iş yargılama değil, darbe yaparak anayasayı çiğneyenlerin ülkenin meşru yöneticilerini anayasayı ihlal ithamıyla giriştikleri bir hukuk cinayetiydi. Yassıada'da aylar boyunca tam anlamıyla bir zulüm makinesi işletilmiştir. Ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı, bakanları, komutanları, milletvekilleri, bürokratları hiçbir somut suçları olmadığı halde kin ve nefret ürünü insanlık dışı muamelelere maruz bırakıldılar. İstiklal Harbimizin kahramanlarından olan bu ülkenin cumhurbaşkanını intihara teşebbüs noktasına kadar getirdiler. Nezaketi, kibarlığı, insani hasletleri dillere destan olan bir başbakanı idama götürürken bile prostat muayenesi bahanesiyle aşağılamaya kalkacak kadar alçaldılar. Bu ülkenin yüreği vatan sevdasıyla dolu genelkurmay başkanını darbecilere katılmayı reddettiği için bir teğmene tokatlatarak tarihimizde görülmemiş rezillikler sergilediler."

"Her üç kahraman da idam sehpasına vakarla, gururla, inançla yürüdü"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Demokrat Parti Hükümetinin Başbakanı Adnan Menderes ile Bakanları Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu'nun idam kararlarının da yine burada alındığını aktararak, şöyle devam etti:

"Her üç kahraman da idam sehpasına vakarla, gururla, inançla yürüdü. Darbeden yaklaşık 16 ay sonra, 16 ve 17 Eylül 1961 tarihinde gerçekleşen bu idamlar milletimizin yüreğine kor bir ateş gibi düşmüştür. Aslında o gün hukuk ve adalet ayaklar altına alınarak idam sehpasına gönderilen milletin bu üç adamı değil, bizatihi milli iradenin ta kendisi olmuştur. Darbe ile görevinden indirilen, Yassıada'da kurulan tiyatro mahkemelerde yargılanan rahmetli Menderes ve arkadaşları değil, tarihi, kültürü, değerleri ve inançlarıyla milletimizdi. Ama bilmiyorlardı ki Türk milletinin kalbindeki sevgiyi, yüreğindeki ateşi söndürmeye, onu hedeflerinden koparmaya bir avuç darbecinin gücü yetmezdi. Bu vesileyle sürgüne gönderildiği Hindistan'dan idam kararlarının hukuki ve meşru olmadığını, insanlık duygularıyla uyuşmadığını belirterek trajediyi engellemek için çırpınan merhum Alparslan Türkeşi de rahmetle yad ediyoruz. Menderes'i ve arkadaşlarını idam sehpasına çıkartanların ve onları destekleyenlerin alınlarındaki kara leke hiçbir zaman silinmeyecektir. Buna karşılık Menderes ve arkadaşlarının milletimizin kalbindeki mümtaz yeri her geçen yıl daha da güçlenerek hep devam edecektir."

Erdoğan, "Böylece bir yandan o meşum günleri hatırlarken, bir yandan da milli iradenin her hal ve şart altında üstün geldiğini gösterebiliriz."

Uzun süre Yassıada'da kalmış şair Faruk Nafiz Çamlıbel'in "Zindan Duvarları" kitabındaki şiirden bir dize okuyan Erdoğan, şöyle devam etti:

"İdam sehpasındaki son sözü, 'Devletime ve milletime ebedi saadetler dilerim.' olan rahmetli Menderes'in aziz hatırasına sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur. İdama götürülürken önce, abdestini alıp, iki rekat namaz kılıp, ardından altındaki sandalyeyi kendisi iterek düşüren ve celladına da 'Sen çekil, o sandalyeyi ben iterim.' diyen Fatin Rüştü Zorlu'nun hatırasına sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur. Kişilik bu, kimlik bu, şahsiyet bu, mesele bu. Başarılı bir Maliye Bakanı olduğu halde, sırf geçmişte darbecilere istedikleri imtiyazları sağlamadığı için kendisine kin beslenen Hasan Polatkan'ın hatırasına sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur. Onları deviren, yargılayan ve asanlar, hayatlarını milletin nefret dolu bakışları altında sürdürmek zorunda kaldılar. Her ne kadar bu cinayete ortak olanlardan bazıları sonradan 'Biz Yassıada'da katliam yaptık.' diyerek suçlarını ikrar etseler de tarihin ve milletin hükmünden kurtulamamışlardır."

"Gönüllerdeki hasbi sevginin nişanesi olacak"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, merhum Adnan Menderes ve arkadaşlarının kabirlerinin, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın gayretleriyle İmralı Adası'ndan İstanbul'a taşınmasının da 30 yıl sonra gelen bir vefa örneği olduğunu kaydetti.

Erdoğan, 60 yıl sonra yeni bir dönemi başlatarak, gönülleri tekrar tamir etmek üzere bir arada olduklarını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Milletimiz buranın adını Yassıada'dan Yaslıada'ya dönüştürmüştü. Üzerinde durduğumuz toprakların ızdırabını dindirmek için Yassıada'yı da Yaslıadayı'da tarihe gömüp, burasını Demokrasi ve Özgürlükler Adası haline getirmeyi kararlaştırdık, bu da bize nasip oldu. Adadaki her bir tesise de tarihi anlamına uygun isimler verildi. Subay Gazinosunun ismi Adnan Menderes Müzesi olarak devam edecek. Konferans salonu da Adnan Menderes ismini taşıyacak. Her ikisi de burada yargılanan Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun'un ismi meydana, Oramiral Sadık Altıncan'ın ismi de kütüphaneye verildi. Yargılamaların yapıldığı spor salonu, Hasan Polatkan'ın, cami de ölümün üzerine iman dolu bir haykırışla yürüyen Fatin Rüştü Zorlu'nun ismini taşıyacak. Tüm bu sembolleriyle Demokrasi ve Özgürlükler Adası, ülkemizin geçmişten bugüne verdiği istiklal ve istikbal mücadelesiyle gönüllerdeki hasbi sevginin inşallah nişanesi olacaktır."

"Gençler bu dönemi çok iyi bilmeli"

Adnan Menderes'in "Yeter söz milletindir." çıkışını kendilerinin de daha sonra, "Yeter karar milletindir." ifadesiyle geliştirdiklerini anlatan Erdoğan, bu süreçlerin birbirini adeta bütünlediğini dile getirdi.

Şehitlere Allah'tan rahmet dileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin çok partili siyasi hayata geçiş sürecinin çok önemli olduğunu vurguladı. Ülkenin her bir ferdinin, özellikle gençlerin bu dönemi çok iyi bilmesi gerektiğine işaret eden Erdoğan, şunları söyledi:

"Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal'in hastalığının ve ölümünün ardından tek parti CHP yönetimi ülkenin üzerine adeta bir kabus gibi çökmüştü. Kurtuluş Savaşımızdan sonra başlatılan kalkınma hamlesinin önü, tek parti zihniyeti tarafından bilinçli bir şekilde kesilmiş, mesafe katedilen çalışmalar birer birer akamete uğratılmıştı. Merhum Menderes'in 1950-60, 10 yılı, gençler burayı iyi öğrenmelisiniz, 10 yılda Türkiye'nin katettiği mesafeyi çok iyi öğrenmelisiniz. Bu işler lafla olmuyor. Acaba 10 yılda bu ülkede yapılan barajlarından tutunuz köprülerine, yollarına varıncaya kadar, bütün bunlarla beraber Türkiye neler kazandı, milli geliri nereden nereye çıktı, bire üç katlamak suretiyle Türkiye katladı. Buralara vardı. Bunları gençlerin araştırıp öğrenmesi lazım. Bütün bunlarla beraber uçak üretiminden demir yollarına, silah yapımından tarımın geliştirilmesine kadar, pek çok kritik milli üretim projemiz, işte bu dönemde hayata geçti. Bunları görmek lazım. Halkın taleplerine ve baskısına daha fazla dayanamayan tek parti CHP'si millete olan güvensizliği sebebiyle çok partili siyasi hayata geçişi ancak açık oy gizli tasnif yöntemiyle başlatmıştı. Böyle bir demokrasi olabilir mi? Ama işte CHP bunu yapmıştı. 1950'de nasıl olsa yine sandıklara hakim olacağı inancıyla gittiği seçimlerde milletimizin ortaya koyduğu iradenin gücünü kırmaya CHP'nin faşizan yöntemleri bile engel olamadı."

"Darbe virüsünü sokanları bu millet affetmeyecek"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha sonra yapılan 1954 ve 1957 seçimlerinde de milletin demokrasi ve özgürlükler konusundaki tercihinde kararlı olduğunu gösterdiğinin altını çizdi.

Demokrat Parti'nin 1950 seçimlerini yüzde 53,5, 1954 seçimlerini yüzde 56,6 ve 1957 seçimlerini yüzde 47,8 ile birinci olarak tamamladığına işaret eden Erdoğan, şöyle konuştu:

"Rahmetli Menderes'in milli gelirimizi üç katına çıkaran, ülkeyi barajlarla yollarla lojmanlarla sanayi tesisleriyle donatması milletimizi memnun ederken, birilerinin de rahatsızlığına yol açıyordu. Yerli ve milli olan her şeye husumeti hayatlarının merkezine koyanlar, ardı ardına gelen bu demokrasi ve kalkınma dalgalarına karşı daha sonra da sık sık başvuracakları bir yönteme sarıldılar. Sınırlarımızın bekçisi, milletimizin güven kaynağı kahraman ordumuz içinden devşirdikleri cuntacılar vasıtasıyla milli iradeyi tehditle baskıyla silahla yeri geldiğinde kanla alt etmeye çalıştılar. Sadece darbe yapanları değil, 'Daha ne bekliyorsunuz' kışkırtmasıyla ordumuzun içine darbe virüsünü sokanları da bu millet asla affetmeyecektir."

Erdoğan, darbecilerin her darbe öncesinde sokakları kana ve ateşe boğarak binlerce masumun acı çekmesine, her darbe sonrasında da yetişmiş kadroları tasfiye ederek, ülkenin gerilemesine yol açtıklarını belirterek, şunları ifade etti:

"Halkı hor ve hakir görerek, inancını, kılığını, kıyafetini aşağılayanların, gerçekte ne kadar ilkel, bağnaz olduklarının en çarpıcı örnekleri darbelerdir. Darbeciler ve onları yönlendirenler, hep aynı kodlarla hareket etmişlerdir. Demokrat Parti'nin ezanı aslına döndürmekten, kapalı camileri açmaya, Türkçenin bin yıllık birikimine sahip çıkmaya kadar milletin taleplerine verdiği her cevabı yüzlerine atılmış bir tokat gibi görüyorlardı. Yıllardır kendisine söz hakkı verilmeyen milletin, demokrasi ve özgürlük talebinin karşılık bulması, bunlarda başlarına inmiş birer yumruk hissi uyandırıyordu. 'Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir' ilkesinin hayata geçirilişini, hesapsız, sorumsuz bir şekilde kullandıkları iktidar gücünün ellerinden kayıp gidişi olarak değerlendiriyorlardı."

Demokrat Parti'nin milletin güçlü desteği ile iktidara gelmesinin darbecilerin oyunlarını bozduğunu hatırlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Üstüne bir de milli iradenin desteğini almaktan ümitleri kesilince bunlar için her yol darbeye çıkmaya başladı. Sokakları karıştırmaktan, terör örgütlerinden medet ummaya, emperyalistlerin senaryolarında figüranlıktan yalana ve iftiraya kadar her yolu mübah sayan kirli bir siyaset anlayışına sarıldılar. Sırf kendi çıkarları için meclisi itibarsız hale getirmekten, provokasyonlara çanak tutmaktan, darbe çığırtkanlığı yapmaktan bile asla çekinmediler. Ülkenin ve milletin başına gelen her felaketi kendilerine iktidar alanı açacak bir fırsat olarak görerek, çoğu defa da gizleyemedikleri bir sevinçle karşıladılar. Yapılan her hizmete, ülkeye kazandırılan her esere, her yatırıma, yükselen her inşaata, elde edilen her başarıya karşı çıktılar. Menderes'e hangi inançla saldırdılarsa, rahmetli Özal'a, şimdi de Cumhur İttifakı'na aynı nefret duygularıyla yöneldiler. Hükümetlerimiz dönemlerinde bunun sayısız tezahürleriyle karşılaştık. Eğitimi güçlendirmek için okullar inşa ettik, üniversiteler kurduk, öğretmen, akademisyen istihdam ettik. Ücretsiz bilgisayar ve kitaplar dağıttık. Hepsini de eleştirdiler."

"Attığımız her adımda önümüzü kapatmaya kalktılar"

Sağlık hizmetlerini geliştirmek için yeni hasteneler açtıklarını anlatan Erdoğan, "Şehir Hastaneleri kurduk. İçlerini en gelişmiş cihazlarla donattık. Personel eksiğini giderdik, hizmet kalitesini yükselttik. Hepsini de engellemeye çalıştılar. Adeta koronavirüs olaylarını yaşar gibi, bu şehir hastanelerini ve eğitim araştırma hastanelerini inşa ettik. Ulaştırmada ülkemizi boydan boya bölünmüş oto yollarla, hızlı tren hatlarıyla, havalimanlarıyla donattık. İstisnasız hepsinde de karşı çıktılar. Enerjide yerli ve milli imkanlara öncelik vererek, kalkınmamız için gerekli alt yapıyı kurduk. Attığımız her adımda önümüzü kapatmaya kalktılar. Hatırlarsanız, Akdeniz'deki sondajlarımızdan rakip ülkelerden daha çok CHP ve şürekası rahatsız oldu. Biliyorsunuz, kaç tane sondaj gemimizin Akdeniz'de olduğunu bilmeyecek kadar bunlar cehalet timsalidir. Biliyoruz yine rahatsız olacaklar ama şimdiden müjdesini milletimizle paylaşmak istiyorum. Fatih sondaj gemimiz 29 Mayıs'ta İstanbul Boğazından geçerek, yeni sondajlar için Karadeniz'e açılacak." değerlendirmesinde bulundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'yi dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri yapma hedefiyle sanayiyi geliştirdiklerine vurgu yaparak şöyle konuştu:

"Ticaretimizi büyüttük, ihracatımızı artırdık, artırıyoruz. Üretime yönelik istihdamı rekor seviyelere çıkarttık. Bu zihniyet hepsine engel olmaya çalıştı. Türk Milleti 15 Temmuz darbe girişiminde sokaklarda hainlere canı pahasına mücadele verirken, tankları alkışlayan, televizyon başında sonucu bekleyenler işte yine bunlardı. AK Parti ve MHP olarak ülkemizin en büyük üretim reformunu hayata geçirirken de yine bunlar vardı. Dün ezandan, İstiklal Marşından, bayraktan, birliğimizden, beraberliğimizden rahatsızdılar bugün de rahatsızlar. Dün milli iradeye rağmen iktidar rüyası görüyorlardı, bu günde aynı rüya ile avunuyorlar. Dün darbeden, emperyalistlerin desteğinden, felaketlerden medet umuyorlardı bugün de aynı beklentiye özellikle sarıldılar."

Attığımız her adımda önümüzü kapatmaya kalktılar, Akdeniz'deki sondajlarımızdan rakip ülkelerinden daha çok CHP rahatsız oldu. Kaç tane sondaj gemimizin Akdeniz'de olduğunu bilmeyecek kadar bunlar cehalet timsali.

Şimdiden müjdesini paylaşmak istiyorum. Fatih sondaj gemimiz 29 Mayıs günü İstanbul Boğazı'ndan geçerek yeni sondajlar için Karadeniz'e açılacak.

Ülkemizi dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri yapma hedefiyle sanayimizi geliştirdik, ticaretimizi büyüttük. Bu zihniyet hepsine engel olmaya çalıştı.

Şurada kısa bir süre önce bildiğiniz gibi Başahşehir'de Çam ve Sakura şehir hastanesinin açılışını yaptık. Dünyada örnek hastanelerden bir tanesi.

Şimdi bu hafta içerisinde iki tane daha hastaneyi açacağız.

Bize ne diyorlar? 'Suriye'de, İdlib'de, Libya'da ne işimiz var?' Buralarda ne işimiz olduğunu çok kısa zamanda çok çok iyi anlayacaksınız.

Demokrasi ve Özgürlük Adası toplantıların yapılabileceği bir ada olacak. Misafirlerimiz buraya gelecek ulusal, uluslararası toplantılar yapılacak toplantılardan sonra da nihai kararlarını açıklayacak ayrılmış olacaklar.

Cumhur İttifakı olarak kararlı bir şekilde emin adımlarla bu yolda devam ediyoruz.

https://images.bursadabugun.com/editor/haber/27052020/5ece8e9267b0a906587f7527-5ece90181009b.jpg

Devlet Bahçeli'nin açıklamalarının satır başları:

Yakın siyasi tarihimizin sisli, bir o kadar da sancılı döneminin 60.yıldönümünde, üzücü hatıraları bir nebze de olsa tamir ve telafi eden anlamlı bir açılışa şahit olmaktan bahtiyarım.Bu vesileyle sizleri hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.

Yurdumun her güzel insanına en iyi dileklerimi sunuyorum.Yassıada yalnızca denizin ortasında sivrilen bir kara parçasının adı değildir. Burası aynı zamanda milli hafızalara kazınmış alacakaranlık bir devrin, hukuk kisvesiyle demokrasiyle vurulan paslı zincirlerin simgeleşmiş yeridir.Zamanın hisarlarını bir mızrak gibi delerek günümüze kadar uzanan hak ve hukuk ihlalleri yıllar içinde milli gönüllere bir kor gibi nüfuz etmiştir.

Bu sarih ve sarsıcı gerçek hepimizin münhasıran benimsediği tarihsel bir vakıa olarak hafıza kayıtlarına işlenmiştir.Yassıada'da hukuka deli gömleği giydirilmiştir.Adaletin fişi çekilmiş, Türkiye'nin bir dönemi delik deşik edilmiştir. Burada sadece 1950-1960 dönemi yargılanmamış, irade ve egemenliğin yegâne sahibi aziz milletimizin takdir ve tercihleri de hazin şekilde sorguya çekilmiştir.

Yassıada'nın menfi isminin değiştirilmesi, menfur izlerinin silinebilmesi maksadıyla 2013 yılında önemli bir adım atılmıştır.O tarihte "Demokrasi ve Özgürlükler Adası" ismi Yassıada'ya verilmiş, bu şekilde tarif ve takdim edilmeye başlanmıştır.27 Mayıs'ın 60.yıldönümünde, Demokrasi ve Özgürlükler Adası'nın resmi açılışıyla geçmişin kötü anıları geleceğin kutlu hedefleriyle berhava edilecektir.

İnancım ve ümidim budur. Cepheleşerek sonuç alamayacağımız görülmelidir.Çatışmanın ve çekişmenin sonu olmadığı bilinmelidir.
1950'li yıllara şerh düşen siyasi ve ideolojik kamplaşmalar, hatta kahveleri ve gönülleri bile ayıran katılaşmış önyargılar milli birlik ve dayanışma ruhumuza fazlasıyla zarar vermiştir.

Bu nedenle Türkiye sosyal ve ekonomik türbülansları müteakiben siyasal ve toplumsal çalkantılara kapılmış, hitamında darbe mekaniği harekete geçirilmiştir.Arkası önü planlanıp projelendirilen demokrasi ve kanun dışı müdahaleler ülkemizin on yıllarını çalmış; huzur, barış ve güvenlik ortamında ağır hasarlar bırakmıştır.Bizim kamplaşmaya değil kucaklaşmaya, husumete değil sükûnete, huşunete değil hoşgörüye, melanete değil merhamet ve mutabakata ihtiyacımız vardır.

Demokrasi ve Özgürlükler Adası'nın bu ihtiyaca simgesel anlamda hizmet edeceği kanaat ve beklentimi özellikle vurgulamak istiyorum.
Sosyal barışa, siyasal uzlaşmaya, demokrasi kültürüne değerli katkılar yapacağını düşündüğüm bugünkü açılışa şahsımı davetinden dolayı da Sayın Cumhurbaşkanımıza teşekkür ediyorum.Ada'nın yeniden imar ve inşasında emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. Demokrasi ve Özgürlükler Adası'nın bir ibret levhası, bir irade lehdarı, bir iffet limanı halinde yarınlarımıza ışık tutmasını yürekten diliyorum.

Sayın Cumhurbaşkanım,Değerli Misafirler, Demokrasi pek çok tanımının yanında, tahammül sistemi, sabır ve saygı rejimidir.Sebebi ne olursa olsun, şartlar nasıl tezahür ederse etsin, milletin verdiği yetkiyi tekrardan alacak yine milletin ta kendisidir.Beğensek de beğenmesek de, sevsek de sevmesek de, sandıktan çıkan sonuç; zorla, baskıyla, silah yoluyla, gayri meşru araçlarla tahrip ve tasfiye edilirse acıklı olaylar zincirleme halinde yeşerip yaygınlaşacaktır. Türkiye'nin son 60 yılında bu çarpıklığın pek çok misali vardır.

Söz, düşünce ve fikirlerin ahlaki ve hukuki bir nizam içinde rekabeti yerine; zulüm ve zorbalığın öne çıkması, bu çerçevede iç ve dış mihrakların teşekkül eden yıkım kervanına dahil olması tek kelimeyle felakettir. 1940'lı yıllara hakim olan dayatmacı anlayış, sonraki yıllarda çelişki içinde bocalayarak yanlışı ve yozlaşmayı savunacak gerekçeleri ikmal ve imal etmiştir. Türkiye'yi dar ölçekli bir kaymak tabaka, bir avuç seçkinci zümre, elit ve küçük bir azınlık değil de milletin özbeöz evlatları yönettikçe, çevreden merkeze sosyolojik akınlar düzenlendikçe menhus çıkar ve güç merkezleri elbet rahatsız olmuşlardır.
Bereketli tepelerimizde koyun otlatan bir çobanımızla, üniversitede ders veren bir hocamızın, fabrikasının bacasını tüttüren bir işadamımızın oyu da, iradesi de birdir, aynıdır.

Eşit, gizli, genel oy ilkesi demokrasinin can damarıdır.Bundan taviz imhaya ve iflasa açık onaydır.Akademik ve siyasi hayatta mühim bir yeri olan merhum Prof.Dr. Rıfkı Salim Burçak; 1950-1960 arasını anlattığı "On Yılın Anıları" isimli eserinde şu tespiti yapmıştı:

"Ne şekilde tecelli ederse etsin bu yüce milletin iradesine saygılı olmadıkça bu ülkede istikrarlı bir demokrasi kuramaz ve medeni milletler topluluğun eşit haklara sahip bir üyesi durumuna gelemeyiz."

Sandık demokrasinin namusu olmakla birlikte, milletin egemenlik temini, kutlu iradesinin tevzi vasıtasıdır.Eğer bireysel hak ve özgürlüklerin evrensel bir insan hakkı, demokrasinin ana direği olduğu benimseniyorsa, o halde sandıktan çıkacak sonuca riayet ve hürmet de herkes için ikamesi ve ihmali olmayan bir görev halini alacaktır.Millet iradesine çevrilmiş silahlar demokrasinin inkar ve infaz hükmüdür.Kurmaca mahkemeler, devri sabık yaratma çabaları, cuntacı eğilimler, darbeci emeller on yıllar boyunca hem demokrasiyi kötürüm bırakmış, hem de özgürlükleri sekteye uğratmıştır.Yassıada mahkemelerini kuranlar bir devri değil, demokrasi ve özgürlükleri sanık sandalyesine oturtmuşlardır.Maalesef demokrasi tarihimiz aynı zamanda darbeler tarihidir, bunun yankıları ve bugüne kadar uzanan yansımaları siyasi ve toplumsal hayatımıza düğüm üstüne düğüm atmıştır.
Hala darbeye umut bağlayanların mevcudiyeti ise tedavisi olmayan hıyanet virüsüne delalettir.

Tarihi yürüyüşümüzün kesintiye uğramasının başlıca nedenlerinin arasında silahlı müdahaleler, ara rejim özlemleri, milli irade alerjileri bulunmaktadır.Her darbenin, her muhtıranın, her demokrasi dışı arayışın iç ve dış lobileri, karanlık kulis bekçileri vardır ve bilinmektedir.Merhum Koçi Bey, her yanlış kararın zulüm olduğunu söylemişti. Darbe yanlış bir karardır ve zulümdür.Darbelerin çizeceği bir gelecek rotası, belirleyeceği bir yol haritası, milletimizin hakkını, hukukunu ve haysiyetini savunacak bir tasavvur ve tahayyül ufku kesinlikle olamayacaktır.Nitekim acı verici tecrübelerle bu durum teyit ve tevsik edilmiştir. Yassıada yıllardır demokrasi ayıplarının, hukuk cinayetlerinin mihrakı unvanıyla anılmıştır.Bu kötü sicilin temizlenmesi, geçmişle yüzleşme teşebbüsü önemli bir gelişmedir.Demokrasi defalarca uçurumdan dönmüştür. Aslında uçurumdan dönen Türkiye'dir.

Ancak darbecilerin bugüne kadar dikkate almadıkları bir gerçek varsa o da şudur: Ezemeyecekleri, yenemeyecekleri milletimizin bileği değil, soylu ve cesur yüreğidir. Bu yürek oldukça, bu yüksek duruş varlığını korudukça hiçbir demokrasi düşmanı, hiçbir millet muhalifi tıpkı 15 Temmuz'da olduğu gibi belini doğrultamayacak, başını kaldıramayacak, kaldırsa bile cezasını çekecektir.Şimdiye kadar bizim inancımız ve ilkesel beyanımız hiç değişmemiştir: Demokrasi milliyetçiliğin ikiz kardeşidir.Biri olmadan diğerinin varlığı hayaldir.

Sandık milli iradenin beşiği, demokrasinin muharrik ve müstesna gücüdür.Aklından darbe geçiren, sandıkta bulamadığını sokaklarda ve silahların muhitinde arayan herkes kaybetmeye mahkum ve mecburdur.Türk milletinin basiret ve dirayeti, bundan böyle hiçbir gayri meşru gayeye izin ve icazet vermeyecektir.
Merhum Sadri Maksudi Arsal diyor ki: "Kahraman yetiştirebilmek, milletler için çok değerli bir haslettir. Kahramanlar milletlerin hayata tutunmasının, bekasını emniyete almasının teminatıdır."Türk milleti, karamsarlığı itekleye itekleye, milli uyanışı dürte dürte iradesine sahip çıkmış; bin şükür kahramanlığın zirvesine çoktan tırmanmıştır.Güvenlik-özgürlük dengesi sağlam kurulduktan, demokrasi kamburlarını attıktan, bir ve beraber olduktan sonra 21.yüzyıl Allah'ın izniyle Türk asrı olacaktır.Demokrasi fantezi değil fazilet; özgürlük ise faraziye değil insan olmanın farikasıdır.İbn-i Haldun efradını cami ağyarını mani bir tespitle, "Akıl sıhhatli bir ölçüdür" demişti.Biz aklın üstüne, altına, yanına yöresine değil, meselelere bizatihi Türk aklıyla, milletin şahbaz aklıyla bakarız, sonuna kadar da bakmayı sürdüreceğiz.Dünden ders alarak geleceğin muhteşem ve muazzez günlerine inanıyorum ki şartlara ve olaylara körü körüne boyun eğmeyen Cumhur İttifakı'yla ulaşılacaktır.Bunun şeref payesi de bizzat cumhurun aziz varlığına ait olacaktır.

Geleceğin gücü Türkiye'dir, mazlumların haykıran sesi, kesilmeyen nefesi, teslim olmayan, olmayacak kuvveti büyük Türk milletidir.

Sayın Cumhurbaşkanım, Değerli Misafirler,

Demokrasi ve Özgürlükler Adası'nın hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Aziz milletimize samimi ve safiyane hizmet eden, bugüne kadar taş üstüne taş koyan bütün devlet ve siyaset adamlarımızı hürmetle, ebediyete irtihal edenleri de rahmetle anıyorum. Merhum Başbakan Adnan Menderes'e, Merhum Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'ya, Merhum Maliye Bakanı Hasan Polatkan'a Allah'tan rahmetler niyaz ediyorum. Bu duygu ve düşüncelerle konuşmamı sonlandırırken hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah'a emanet olun.

https://images.bursadabugun.com/editor/haber/27052020/5ece921155428119041f606f-5ece93263048f.jpg

Şentop, Demokrasi ve Özgürlükler Adası Açılış Töreninde yaptığı konuşmada, 27 Mayıs darbesinin yol açtığı travmaya yönelik yüzleşmenin, bu travmayı ortadan kaldıracak bir yeni başlangıç olduğunu belirterek, "Bu sembolik adada yükselen binaların malzemesi maddi unsurlar değildir. Bu adada gördüğümüz her binanın temelinde milletimizin özgürleşme iradesi, darbelere karşı çıkma direnci, anayasal düzeni savunma kararlılığı bulunmaktadır. İşte bu yüzden bugün Yassıada'nın bu yeni yüzü sıradan bir imar ve peyzaj çalışması değil, tarihi bir yüzleşme ve yepyeni bir başlangıçtır." diye konuştu.

Şentop, milletin vicdanında açtığı derin acı, uzun yıllar hissedilen bu askeri darbenin demokrasiye yönelik bir suikast olarak gerçekleştiğini, milletin özgürleşme iradesine olduğu kadar, kalkınma çabasını da engelleyen gerici ve ilkel bir tertip olduğunu kaydetti.

Bu tertibin sonunda Başbakan Adnan Menderes ile bakanlar Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın idam edildiğini anımsatan Şentop, bu cinayetlerin yalnızca bu üç önemli vatanpervere ve ailelerine değil, onları seçen millete yönelik de bir zulüm olarak tecelli ettiğini dile getirdi.

TBMM Başkanı Şentop, sandığa ihtiyaç duymadan ve milli iradeye dayanmadan iktidar olmak isteyen kesimlerin meşrulaştırmaya çalıştığı, özlemle andığı bu askeri darbenin ruhunun uzun yıllar milletin ve sivil siyasetin önünü kestiğini, Türkiye'nin kalkınmasına yönelik hamlelerin en büyük engeli olduğunu vurguladı.

Türkiye'de gerçekleşen askeri darbeleri, ikbal ve iktidar arayışındaki bir grup maceracı ve çetecinin girişimi saymanın eksik kalacağını belirten Şentop, şöyle devam etti:

"Ülkemizde gerçekleşen her askeri darbenin asıl sebebi Türkiye'nin bağımsız politikalar geliştirecek güce erişmesini engellemektir. Bu sebeple milli kadrolar ne zaman Türkiye'yi ilerleme istikametine soksa bu hamleleri kendileri için tehdit gören odaklar harekete geçerler. Darbecilerin teşebbüslerine gerekçe olarak ilan ettikleri her şey dışarıdan tezgahlanan bu suikastlerin bahaneleridir. 12 Mart 1971'de, 12 Eylül 1980'de, 28 Şubat 1997'de ve en son 15 Temmuz 2016'da millete kasteden hain girişimlerin ilk halkası olan 27 Mayıs askeri darbesi muhakkak ki yabancı bir aklın, gayri milli bir duruşun ve kifayetsiz bir siyasi çizginin eseridir. Böyle olduğunun en açık delili 27 Mayıs askeri darbesinden itibaren belli aralıklarla gerçekleşen anti demokratik müdahalelerin milletin refahı ve özgürlüğü aleyhine netice vermiş olması, her darbeden sonra Türkiye'nin saldırılara daha açık ve yabancı güçlere daha fazla bağımlı hale getirilmesidir."

"Toplum ve siyaset hayatı uzun yıllar bu yarayla yaşamak zorunda kaldı"

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, meşum bir hadise ve hastalıklı bir geleneğin ilk örneği olan 27 Mayıs askeri darbesinde cisimleşen tavrın, Türkiye'nin o tarihten itibaren mücadele ederek gerilettiği ve her an kendisine karşı müteyakkız olunması gereken bir anlayışın ürünü olduğunu söyledi.

Bu anlayışın her an fırsat aradığının 15 Temmuz darbe girişiminde açık ve uyarıcı bir şekilde görüldüğünü dile getiren Şentop, "Demokrasimiz, sivil siyaset ve aziz milletimizin hukukunu bizzat koruma şuuru 27 Mayıs askeri darbesinden bu yana iftihar edeceğimiz seviyede gelişmiştir. Bugünlere kolay gelinmemiştir bu gelişimin sağlanması için çok ağır bedeller ödenmiştir." dedi.

Şentop, toplum ve siyaset hayatının çok uzun yıllar 27 Mayıs askeri darbesiyle açılan ve Yassıada yargılamalarıyla derinleşen bir yarayla yaşamak zorunda kaldığını belirterek, 27 Mayıs'ın hukukun araçsallaştırıldığı, milli iradenin tepesinde bir kılıç gibi sallandığı dönemin miladı olduğunu kaydetti.

Yassıada'nın, başta Adnan Menderes olmak üzere milletin temsilcilerine en ağır muamelelerin reva görüldüğü bir kötülük ve işkence merkezi olduğunu hatırlatan Şentop, şunları ifade etti:

"Yassıada yargılamaları ve akabinde gerçekleşen idamlar, toplumsal ve siyasi hafızamızda tamiri çok zor yaralar açmıştır. Merhum Menderes'in elleri bağlı bir biçimde idam sehpasına götürülüşünü gösteren resim, siyasetçilere ve onlara güvenen milletimize verilen bir gözdağıdır. Bu alçaklık yetmezmiş gibi siyasi ve fikri mücadele yaptığını zanneden bazı gafiller zaman zaman bu fotoğrafı çıkarıp millete ve siyasetçilere dayatmaya kalkışabilmişlerdir."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Biz bu yola kefenimizi giyerek çıktık" sözünün, Menderes'in bu fotoğrafı üzerinden üretilmeye çalışılan dayatmaya karşı bir kararlılık ve güçlü bir meydan okuma olduğunu vurgulayan Şentop, "Darbeciliğin yenilmesinde 15 Temmuz'da en açık haliyle ortaya çıkan milli direnişte bu meydan okumanın payı şükranla anılmayı her zaman hak edecek ölçüde büyüktür." dedi.

Şentop, bugün bir araya gelerek yeni haliyle ziyaret edilen adanın 60 yıl önce işlenen siyasi ve hukuki bir cinayetin olay mahalli olduğunu belirterek, "Bu ada milli iradenin karşısına dikilen vesayet heyulasının sembol olarak uzun yıllar hafızalarda ve zihinlerde yer etmiş şeklidir. Bu yüzden bu adanın adı 2013'te Demokrasi ve Özgürlükler Adası olarak değiştirilmişti. Şimdi nihayi bir adım daha atılmakta, bu ada yep yeni yüzüyle milletimizin karşısına çıkmaktadır." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'a şükranlarını sunan Şentop, adanın yenilenmesinde emeği geçenlere de teşekkür etti.