Kramponlu Pisagor: Johan Cruyff(2)

by

Altmışlı yılların başında Avrupa’da ortaya çıkan gençlik hareketlerinin Türkiye’ye yansımasının “Altmış sekiz Kuşağı”ında anlam bulduğu bilinmektedir. O yıllarda Amsterdam tam da gençlik hareketlerinin merkezi durumundaydı. Var olan yapıya karşı çıkan gençlik geleneklere boyun eğmiyor, aksine onlara meydan okuyordu. 

Bu gelişmeler futbol alanlarında da bir liderin ortaya çıkmasına neden olmuştu. Genç, put kırıcı ve değerlerinin tam karşılığını almak konusunda pervasız bir isim olan Cruyff o dönem serpilmekte olan Hollanda gençlik hareketinin ikonu haline geldi. Gazeteci Hubert Semeets, 1997’de Cruyff’un ellinci yaş gününde köşesinde şunları yazmıştı: “Cruyff hem bir sanatçı olduğunu fark eden ilk futbolcu hem de spor sanatını kolektif hale getirebilen ve buna istekli olan ilk isimdi.”

Lennon’ın futboldaki temsilcisiydi

Ajax’ın eski stadı De Meer’in paspasçısı olan annesinin yanında henüz beş yaşında top toplamakla işe başlayan Cruyff yoksulluk ve futbola olan tutkusu nedeniyle okulunu temel eğitim düzeyinde bıraktığından bilgi birikimiyle sağlanmış bir siyasal kafa yapısına da sahip değildi. Ama gene de Britanya’da ki Lennon’ın futboldaki temsilcisi olduğuna inananların sayısı pek çoktu. Siyasal bir yapısı olmamasına karşın futboldaki uygulamalara karşı tavırlıydı, kurulu düzeni provoke etmek için elinden geleni yapmaktan geri durmuyordu.  

En bilinen protestolarından biri Pumayla olan sözleşmesine uyarak 1974 Dünya Kupası’nda Adidas’ın üç şeritli formasını giymeye karşı çıkıp formasında sadece iki şeritle sahaya çıkmasıydı. Aynı şampiyonada Cruyff’ın Kramponlu Pisagor tavrı bir kez daha ortaya çıkmıştı. Hollanda gruptan çıktıktan sonra arka arkaya Brezilya ve Arjantin ile eleme maçları oynayacaktı. Bu iki maç için öngörüsünü ortaya koymuştu: 

Ofsayt tuzağının mantığını belirledi

“Biz Hollandalılar Brezilya ve Arjantin ile geniş alanda oynayamayız. Çünkü onların teknikleri olağanüstü… Öyleyse, eğer kazanmak istiyorsak onların alanını daraltmak zorundayız.” Hollanda’nın uyguladığı ofsayt tuzağının mantığı da alanı daraltmak üzerine dayanıyordu. Hollanda iki maçı da çok rahat kazanarak finale çıktı. 

Hollanda Milli takımı ve Ajax bir “alışkanlık futbolu” oynuyorlardı. Uzun süre bir arada olan futbolcular her arkadaşının ne yapabileceğini top ayağa gelmeden tahmin edebiliyorlar, oyunun sahadaki gelişimine göre her oyuncu her mevkinin gereklerini yapabilecek beceriye ulaşmışlardı. Sonuçta Total Futbol bir hücum oyuncusunun savunmada da oynayabileceği anlamına geliyordu.

Futbol sahasındaki alan üzerine düşünen, kafa yoran ve bu konu üzerine arkadaşlarıyla sürekli konuşan Johan Cruyff çok doğal olarak bir alan yaratma ustasıydı. Kendisinin yarattığı alana bir arkadaşı gitmeliydi, gittiği alanda topla buluşamıyorsa oradan çıkıp başka bir yere topsuz koşu yapmalıydı. Sizin çıktığınız alana başka bir oyuncu girmeliydi. Bu şekilde, altı bin metrekarelik büyük dikdörtgenin içinde yaratılan geometrik şekiller ile rakibi şaşırtıp sonuca gitmek Cruyff’un temel felsefesiydi.

Hollanda futbolunun kaderini o değiştirdi

Diyalektik düşüncenin özünü anlatmak için başvurulan “şeyleri anlamak için, şeyler arasındaki ilişkiyi anlamak zorundasınız” ilkesinden hiç kuşku yok ki Cruyff haberdar değildi. Ama Kramponlu Pisagor oyuncu davranışları ile alan ilişkisini futbolun pratiğinden anladığı gerçeklerle çözmüştü. Ona göre iyi futbolcular hep topu alacakları boş alanlara doğru koşular yapanlardan çıkıyordu. 

Hollanda futbolundaki büyük değişim, Cruyff tarafından bu düşüncenin kelimelere dökülmesiyle ortaya çıktı. İngiltere’de başlayan modern futbolun ilk izlerinden yaklaşık olarak yüz yıl sonra “alan duygusu” na Cruyff’un dışında hiç kimse bu şekilde yaklaşmamıştır. Cruyff ile birlikte futbol dünyası bambaşka bir görme biçimiyle futbolu izlemeye ve anlamaya başladı. 

Özetin özeti; Cruyf gibi oyuncular futbol sahasında buldukları her santimetrekareyi bir nakış örer gibi ince ince işlerler. Aynı tuvalinden fırçasının ucu ile aldığı boyayla, büyük resmin içinde küçük dokunuşlarla şaheserler yaratan bir ressam gibi… Futbol tarihinde hiçbir oyuncu büyük dikdörtgenin içine Johan Cruyff kadar yakışmamıştır…