Yalnızlık ve yalnızlaşmak
by Fatma Tuncerİnsanoğlu yaşamının bazı dönemlerinde yalnızlığa ve içsel bir yolculuğa ihtiyaç duyar. Böyle durumlarda hiçbir sesin, hiçbir izin, hiçbir canlının olmadığı bir mekâna çekilir ve yaşamın ilk yıllarında sorduğu “ben kimim” sorusunu yeniden sorar, hayatı çocukluk safiyeti ile yeniden tahayyül eder. Somut dünyadan uzaklaşarak yalnızlığa çekilir ve buradan gizemli bir dünyaya açılır sonra ağır ağır yürümeye devam eder. Yalnızlık onu bu yolculuğunda destekleyen tek dostudur ve kişi bu vesile ile hayatını sayfa sayfa açıp okur ve hatalarının üzerini çizer. Yalnızlık onu maddi dünyadan uzaklaştırıp manevi bir alana taşır ve kişi burada halini yeniden sorgular, yaratıcısı ile konuşur, dua eder, tevbe eder, af diler… Kişi yalnızlığında olgunlaşır, bilgi ve birikimlerini içsel bir gözle yeniden analiz eder ve manevi kazanımları ile tekrar katılır hayata.
Sanatkâr, âlim, arif ve mütefekkir kişiler çalışmalarında daha verimli olabilmek için yalnızlığa diğerlerinden daha fazla ihtiyaç duyarlar. Bu kişiler yalnızlıklarında iç dünyalarında inşa ettikleri o zengin şehre doğru yol alır ve hayatı farklı bir gözlükle okuyup mütalaa ederler. Bu insanlar en değerli eserlerini yalnızlığın bağrında üretmiş ve gecenin kulağına eğilip bütün sırlarını fısıldamışlardır. Yalnızlık onlar için korkulacak bir şey değildir, aksine insanın kendini bulduğu ve hayatın bütün zenginliklerini keşfettiği anın adıdır.
Bilge bir kişinin nefsini muhasebe etmek, bilgi ve birikiminin analizini yapmak, tefekkür etmek için çekildiği yalnızlık patolojik yalnızlıktan farklıdır. Burada kişi yalnızlığa diğerlerine olan öfke ve nefretinden dolayı ihtiyaç duymamaktadır. Aksine hayata daha verimli şekilde katılmak, faydalı eserler vermek ve nefsini terbiye ederek insanlaşmak için ihtiyaç duymaktadır ki, böyle bir yalnızlığa hepimiz ihtiyaç duymalıyız. Patolojik yalnızlık ya da yalnızlaşma ise kişinin kendi türüyle sağlıklı bir bağ kuramaması ya da diğerlerine olan güvenini bütünüyle kaybetmesi ile karakterize bir durumdur ki; bunun altında kin, nefret, öfke, güvensizlik gibi duyguların olması muhtemeldir. Yalnızlaşan kişi onlarca insan arasında kendini yalnız ve boşlukta hissetmektedir. Çünkü insanlara olan güvenini kaybetmiştir, düşse hiçbir kişinin elinden tutmayacağına, duyguları örselense kendisini kimsenin teskin etmeyeceğine inanmaktadır. Ona göre aynı caddede yürüdüğü insanlar potansiyel birer tehlike, ruhunu örseleyecek varlıklardır. Bu kişi artık ne kendisine ne de diğerlerine güvenmektedir. Kendini hiç olmadığı kadar yalnız ve çaresiz hissetmekte ve insanlardan duygusal olarak uzaklaşmaktadır. Bu ihtiyaç hissedilen yalnızlıktan farklı bir şeydir, eğer kişi böylesi bir yalnızlığa düşmüşse mutlaka yardım almalı ve hayata katılmalıdır.