Mediocrity mi kazandı?
Toplumlarımızda mediocritynin zaferini deklare etmeden önce bu yeni kavramı tanımalı ve özelliklerini belirlemeliyiz. Bu kavramı burada genel olarak dünyadan geri kalan toplumlara tatbik edilebilecek kültürel gerileme olgusunu açıklayan bir kavram olarak ele alacağım. Kavram, İngilizce “mediocrity” kelimesinden türetilmiş ve sahip olduğu çoklu anlamdan dolayı Arapçada tam bir karşılığı yok. Ancak ilk anlam olarak “ikinci sınıf”a işaret edilebilir. Kavramın taşıdığı anlamlar yazının devamında daha iyi anlaşılacaktır.
Mediocrity nedir?
İlk olarak, mediocrity demokrasiden farklıdır. İki kelime de aynı harflerden oluşsa da harflerin dizilimi farklıdır. Mediocrity bir anlamı ile bireylerin ve toplumların, siyasi, kültürel ve sosyal olarak farklı düzeylerdeki bir konumda ikinci sınıfta yer almayı kabul etmeleridir. Mediocritik bir toplumda insanlar, daha geniş sektörün konforunun tadını çıkarmak için gereken mükemmellik veya birinci sınıf olma arzularını etkisiz hale getirirler. Bu, akımı destekleyenlerle sınırlı kalmayıp aynı zamanda karşı olanları da kapsar. Zira ikinci sınıf bir rejim, kendisine benzeyen (mediocritik) bir muhalefet üretir. Mediocrity basitçe azla yetinmek, birey ve toplumların ne mükemmelliğe ne de başarısızlığa olanak tanımayan bu konumda kalma arzularıdır.
Her ne kadar başarısızlık, kesinlikle, daha düşük bir aşama gibi görünse de yaşam merdiveninde mediocrity (ikinci sınıf) basamağından daha iyidir. Çünkü birden fazla kez başarısız olmak çoğu kez bireyi mediocritiy aşamasını aşarak doğrudan mükemmellik aşamasına atlamaya iter. Daha doğru bir ifadeyle, mediocrity aynı zamanda ayrıcalık standartlarının yokluğu anlamına gelir. Bu, bazı uçaklarda birinci sınıf koltukların olmaması fiyat, ayrıcalık ve hizmet açısından ikinci sınıf koltukların ( business) first class sayılması gibidir. Business sınıfı toplumlar, rekabeti sınırlar, sert rekabetin ödülü ikinci sınıfta kendine koltuk ayırmak gibi sınırlı bir değere sahiptir. First class veya ayrıcalıklı sınıfta rekabet daha kolaydır çünkü bu sınıftakilerin sayısı azdır. Keza ikinci sınıf toplumlar için önemli değildir.
Mediocritik toplum, birey ve liderliklerin sorumluluklarından vazgeçtikleri bir toplumdur. Mottosu ‘Bırak, gemi akıntıyla sürüklensin’dir. Bu tür bir toplumda en tehlikeli şey, standartların birbirine karışması ve başka toplumlarda ikinci sınıf sayılan bir şeyin mediocritik toplumda yaratıcılık ve mükemmelliğin zirvesi olarak görülmesidir. Bu, mediocritik toplumun kültürel liderlerinin mükemmel toplumun tüm görünür işaretlerini taşıdığı ama bunların ünlü çanta markalarının sahteleri gibi çalıntı (knockoff) ve sahte olduğu bir karışımdır.
Mediocritik toplum, basitçe ve yarı eğitimlilerin hemen hemen her alandaki yaygın hakimiyeti sonucu daha iyi olanı göremez. Bu durumda, yarım asra ulaşabilecek kadar uzun bir süre devam eder. Kurtarılmazsa çözülür ve yok olur. Zira tüm toplum ve kültürler ölümlüdür.
Yazımızın konusu olan soruya dönelim: Mediocrity toplumlarımızda kazandı mı ve bu zaferin özellikleri ve sonuçları nelerdir? Arap toplumlarımız en azından kültürel düzeyde tarihin kendisine karşı cömert davranmadığı toplumlardandır. Onlar sörf sporu yapanlar gibi dalgadan dalgaya atlayan toplumlardı. Okuma ve yazma düşüncesi ile başladık. Yazı kökleşmeden ve damarlarımızdan kan gibi akmaya başlamadan, sözlü kültürden uzaklaşıp temeli yazıya dayanan modern bir topluma dönüşmeden önce radyo ile tanıştık ve kendisi bizi sözlü dünyaya geri götürdü. Daha sonra kendimizi televizyon ile ses ve görüntü dalgası üzerinde bulduk. Üzerinde durduğumuz her dalga, daha üzerinde yerleşemeden bizi başka bir dalgaya taşıdı. Televizyon dünyasının hiçbir standartı yok. Televizyon yıldızları kimi zaman liseyi bitirmemiş hatta okur-yazar bile olmayabiliyor, çünkü gerekli olan eğitimli olmak değil. Gerekli olan modernliğin özü değil görünüşüdür. Sizden istenen birinci sınıf mükemmellik değil mavi ekranların ışığında dingin bir deniz gibi görünen mediocrity kanalında herkesle yüzmektir.
First class olmayan ve birincinin başka toplumlarda ikinci olduğu uçaklara çok bindim. Ne var ki ikincilik (ya da ikinci sınıf) toplumlarımızda göz kamaştırıcıdır. Bizler herhangi bir sırada duran insanların yaptığı gibi sıranın başındakine değil de sıradaki, bir sonraki ya da ikinci diye bağıran veznenin ardındaki memura bakıyoruz. Mediocritik toplumlarımızda ilgi birinciye değil bir sonraki ya da ikinciye odaklı.
Mediocritik toplumlarda televizyonun kültür, kitapların veya en azından derin kitapların kaybolup gazete okumanın üst düzey kültür haline gelmesi endişe vericidir.
Toplumlarımızda aydınlar, geçmiş hikayelerin parçalarını bilen eski köktencilere dönüştü. Duygusal olarak kendisini ve diğerini kabul edebilen normal bir insana benzer bir şeye dönüşme yeteneğine sahip olması “etkileyici bir mucize” sayılır hale geldi. Albay Abdulati’nin dediği gibi “bilimsel mucizenin zirvesi” oldu.
Kavram olarak mediocrity olduğu gibi kabul edilmemelidir. Zira bir kavramın sosyal bilimlerdeki önemi, analitik faydasının yanı sıra daha iyi tanımlayabilme yeteneğinden gelir. Örneğin, kavram karşılaştırma için uygun değilse, yeni bir kavram olarak benimsenemez. Mediocrity ise toplumlar arasında farklı derecelerde karşılaştırmalar için uygundur. Verdiğim uçak örneğinde olduğu gibi kendisiyle ikinci sınıf, first class ve üçüncü sınıfa yakın bir ikinci sınıf gibi karşılaştırmalar yapılabilir.
Arap toplumlarımıza göz gezdirdiğimde şüpheye yer vermeyecek biçimde mediocritynin hem de çoğu düzeyde galip geldiği dikkatimi çekiyor. Hem fasih hem de ammice (halk dili) şiiri örnek verirsek, şiirin dili, görüntüsü ve konusundaki ayrışma ve bozulma faktörleri gözümüzden kaçmayacaktır. Kentleşme ve ilerlemeyi düzenleyen normlarda yükselme ve gelişme umudu belirsizleşti veya gözlerden kayboldu. Bu nedenle, toplumlarımızın birinci sınıf toplumlara geçiş yapacaklarına dair umudumu kaybettim.
Mediocrtynin felaketi, dehayı fark etme ve kendine çekme yeteneğine sahip birinci sınıf toplumların aksine, kendisinden daha iyisini hayal etme yeteneğine sahip olmamasıdır. Mediocrity, azgelişmişlik kıyafeti ile mağrur ve cehaleti ile çalım satan toplumların içine girmiş bir cin gibidir. Bu cini bedenlerimizden ve toplumlarımızın bedeninden ancak seçkinleşerek ve yükselerek çıkarabiliriz. Yükselmenin ilk adımı da farklılıkları düzenleyen kuralları pekiştirmektir. Devlet ve toplumun görevi, çatışmanın türü ne olursa olsun bu kural ve normları korumaktır. Çatışma ve farklılık kuralları pekiştirilmeden mediocrity bir salgın gibi her yanı saracaktır.
Mediocrity kavramı toplumlarımızda yayılabilir yahut ortadan kalkabilir ama gelecekte mediocritiklerin bunu sahiplerine atfetmeyeceklerinden kesinlikle eminim.