Artık kadim Denizlililer dışında bilenin kalmadığı pazar: Şeytanpazarı
Kent gelişiminin başladığı, şimdi üzerine binaların kurulduğu Delikli Çınar’ın hemen ortasındaydı Şeytanpazarı… Meserret Oteli’nin hemen altında, henüz açılmamış olan Atatürk Caddesi’nin hemen başında… 1976 depreminde yıkılınca taşındı, adı da Melekpazarı’na dönüştü. Şimdilerde adı bunun gibi belgeler dışında pek anılmasa da bir zamanın en önemli sosyal alanlarındandı…
by Haber Merkezi1976’ya kadar bir yanda hayatın gerçeği, diğer yanda şimdilerde de eski ve kadîm Denizlililerin hatıralarında yaşatıp getirdiği efsane pazarıdır Şeytanpazarı. 1976 ‘da yaşanan büyük bir depremin ardından yaşanan yıkımlardan dolayı Denizli Belediyesi’nin arkasındaki bölgeye taşınıp adına da Melekpazarı dense de, adı ilk duyuşta sevimsiz biraz da mizâhi gelse de halkın hafızasında yer etmiş şekliyle unutamadığı bir pazarıdır Şeytanpazarı.
Delikliçınar’ın Denizli’nin kalbi olduğu, bütün sosyal hayatın akışının merkezi olduğu zamanlarda 1970 öncesinde Denizli yerel tarihinin derinliklerine doğru uzanan adının bilinmezliğiyle duyanların bugün de merakla bilmek istediği Denizli’nin sırlı bir pazarıdır; Şeytanpazarı…
Cafer Sadık Abalıoğlu Vakfı’nın tarafından akademisyen desteğiyle hazırlanan Denizli’nin kent belleğine sunduğu büyük hizmetlerden biri olan Geçmişten Günümüze Denizli Dergisi için Pamukkale Üniversitesi’nden emekli Öğretim Görevlisi Şerif Kutludağ’ın hazırladığı Şeytanpazarı yazısı…
ŞEYANPAZARI PAZAR ALANI
Bugünkü Delikliçınar Meydanından Atatürk Caddesine girişte başlardı. O dönemde yol bir sokak girişi şeklindeydi ve çok dardı . Sokağın sağında solunda avlulu-bahçeli tek katlı evler vardı. Yol kenarında da cephesi iki, üç metrelik derinliği üç beş metrelik küçük küçük dükkanlar yer alırdı. Bugünkü İş Bankasının bulunduğu yerde cadde üstünden Şahanlar Lokantasının olduğu yerlerden aşağıya doğru da bir ara sokak giderdi. Delikliçınar Meydanı tarafından inen sokak Akbank’ın altından bugünkü Hürriyet Orta Okuluna doğru, Hamam Sokağı adıyla, şimdiki 887 sokak boyunca devam ederdi. Hacı Baki Camisinin önünden sola kıvrılır, Nur Garajı’nın oralardan aşağı doğru iner giderdi. İşte Şeytanpazarı’nın kurulduğu alan buydu.
PAZAR SABAH ERKENDEN KURULURDU
Şeytanpazarı’nda hayat sabah başlardı. Manavlar, bakkallar, yoğurtçular, peynirciler, kasaplar, terzi dükkanları, berberler, hayvan bağlanan avlular, sebze meyve satılan tezgâhlar sabah iş başı yaparlardı. Gün boyu süren alışveriş özellikle akşama doğru hareketlenirdi. Çevre köylerden de eşeklerine bahçelerinden topladıkları ürünlerini yükleyip gelen köylü kadınlar yol kenarına sergilerini açarlar; taze marul, soğan, tere, maydanoz vb. satarlardı. Kamu kurumlarında çalışanlar, çarşıda iş yerini kapatıp da evlerine dönenler ya da biraz gezinmek eş dost görmek selamlaşmak konuşmak isteyenler akşama doğru Şeytanpazarı’nda buluşurlar, Şeytanpazarı’na dolarlardı. Mevsimine ve hava şartlarına göre de iş yerleri saat 22.00, 23.00 hatta 24.00’e kadar açık olurdu. Çünkü şehre dışarıdan geç vakit gelenler ya da vakitsiz misafiri gelenler ihtiyaçlarını gece vakti de olsa karşılamak isterlerdi. O dönemde gece vaktinde tek alış veriş yapılabilecek yer de Şeytanpazarı’ydı.
ŞEYTANPAZARI’NIN ESNAFI: DIMIŞKİ BAKKAL, YOĞURTÇU BEKİR, TURŞUCU SABRİ
Yolun sağ kolunda: Şimdiki İşbankasının olduğu yerlerde Dımışki Bakkal vardı. Nail kasap, Tavaslı Yoğurtçu Bekir, Turşucu Sabri Kesimli vardı. Bar ve pavyon da vardı. Turşucu Afyonlu Mustafa vardı. Elektrikçi Atıf Salmansar, gömlekçi Ahmet Kutsal vardı. Sururi Kadıköy’ün evi vardı. Yağcı Halil Oral, Terzi Mustafa, Yorgancı Mustafa vardı. Garanti Bankasının olduğu yerde Şükrü Bahadır’ın evi, ayakkabıcı Salih Usta vardı. Kapı içinde berber ve tenekeci vardı. Yolun sol kolunda; Delikliçınar’dan inişte, köşede Bakkal Mehmet Salih İzmirlioğlu vardı. Kasap Yükseller, manav, kasap İnce Mehmet, Hulusi Albaş (Kebapçı Halil’in babası) kasap, yanında Fıstıkçı Kadir’in çerez dükkanı. Habip Gezkaya; Yeşilçayır, peynir yoğurt dükkanı, Kahveci Şükrü’nün küçük kahvehanesi, Manav Süleyman Alkaya, Mehmet Karaberber’in evi altında manav dükkanı, Şekip Rusçuklu’nun sobacı dükkanı, Çizme ve ayakkabı yapıpı satan Çizmeci Halil’in dükkanı. Kurukahveci Tahmis, sonradan kuru temizlikçi oldu.
Şevkiye Abla’nın evi ve yanında avlusu vardı. Avlu günümüzde otopark neyse o dönemde bu avlular da eşekpark görevini üstlenirdi. Köylerden pazara gelenler eşeklerini ücret karşılığında Şevkiye Abla’nın evinin avlusuna bağlarlardı. Yufkacı Mehmet, Sonra Manav Mehmet Ali, Ergenci Ali, Bakkal Faruk Süer, yanında terzi, Kesimli evinin altında İlhami Süer vardı. Şahap Pekmezci kadın eşyaları, çeyizlik satardı. Devamında Delikliçınar’dan Hürriyet Orta Okuluna dönen ve Hamam Sokağı olarak bilinen sokak başında manifaturacı Ali Kesimli’nin dükkanı vardı. Ali Kesimli de önceleri makarna, yumak, naylon toka, mendil vb. satardı. Şeytanpazarı’na kesinlikle araç girmezdi. Zaten köylüler eşekleriyle getirirlerdi satacaklarını. Onlar da eşeklerini avlulara bağlarlardı. Hamam Sokağında, Manav Remzi sergisi, İlhami Süer’in duvarı çini süslemeli evi vardı. Bu çeşmeye halk Denizlispor Çeşmesi derdi. Yanında koca kapı ardında yine bir eşek bağlanan avlu vardı. Bitişiğinde tüfekçi Mehmet Ali Saraç vardı. Fiko namlı Fikret Yüreğil ayakkabı tamirciliği yapardı. Peynirci Yaşar vardı. Bol bolcu Market Hüseyin Bolbol vardı. Şefikanım Teyze vardı. Yanında daha önce sarraf İhsana ait olan Güneyli Halıcı Raşit Açıkgöz’ün evi vardı. Devamında Asri Hamam vardı(şimdiki Hürriyet Orta Okulunun ek binasının yerindeydi) Denizlisporlu futbolcular antreman sonrasında bu hamama gelir yıkanırlardı. Elektrikçi vardı. Bir de şarapçı sarhoş Remzi vardı. Sebze satardı, pazarın neşesiydi. Nur
Garajının orada yorgancı Mehmet yorgan dikerdi. Albayım Mahir vardı. Hulusi Ağabey işportacıydı; defter kalem, tarak, iğne, lastik, makas vb. satardı.
PAZARA GELEN KÖYLÜLER
Kayıhan, Bağbaşı, Zeytinköy, Karakurt, Karateke, Kumkısık, Beylerbeyi, Sarayköy, Doğcalı, Sığma, Korucuk, Eskihisar, Başkarcı, Bereketli, Hallaçlar, Gerzili (Yeşilköy), Şirinköy, Yeşilyayla vb. köylüleri mevsimlerine göre köylerinde yetiştirdikleri sebze ve meyveleri getirirlerdi.
ŞEYTANPAZARI İSMİ NEREDEN GELİYOR OLABİLİR?
Erdal Vural Kesimli anlatımı: Şeytanpazar manav esnafl arından Hünerli vardı. O zamanlar Denizlililer kırmızı elmaya çok meraklıydı. Beyaz elmayı pek alan olmazdı. Hünerli amca beyaz elma satın alır, tezgâha koyar. Onlar da satılmaz. O da biraz da muziplik olsun diye elmaları evine götürür kırmızıya boyar, getirir tekrar tezgâha koyarak satar. Satarken de şöyle bağırır: “Şeytan pazarı burası, şeytan pazarı, çok güzeldir burası; elmaları taptaze ve kırmızı!..” Kırmızı elmaları alanlar evlerine gelip de yıkadıklarında elmaların boyası çıkar beyazlığı ortaya çıkar. Bu olayı da manav Hünerli, Ali Kesimli’ye ve çevre esnafına gülerek anlatır. “Ne yapayım, baktım beyaz elmalar satılmıyor; kırmızıya boyadım sattım!..” der. “Siz almazsanız almayın!..” der. Bu şakalaşma ve yakıştırma bir süre sonra yayılır, kalıcı olur. İşte, pazarın Şeytanpazarı adını alışının kaynağı olarak gösterilen yaşanmışlıklardan birisi budur.
Hurşit Türkay anlatımı: Şimdiki Külahçıoğlu Un Fabrikasının olduğu yerde dedemin bakkalı vardı. Dedem Mehmet Öztürk 1905 doğumluydu. Kendisi sözün senet olarak değerlendirildiği zamanlarda sözüne güvenilen görmüş geçirmiş bir kimseydi. Herkes onu dinler. Akıl sormaya gelirdi. İşte o dedem bana 1965’lerde anlatmıştı: “Korucuk köyünden bir kişi eşeğiyle Şeytanpazarı’na gelir. Alış veriş, pazar derken akşam evine döndüğünde yüzüne inme inmiş (felç olmuş) olarak döner. Onu o vaziyette görenler… “Gördünüz mü işte; sabah giderken bir şeyi yoktu. O pazarda şeytan var ki babamızı, amcamızı şeytan çarpmış!..” derler… Mehmet Öztürk’ün yüzündeki felç durumunu şeytan çarpmış olarak değerlendirirler. Mehmet Öztürk’ün dedeme söylediği söz de şöyledir: “Pazarda eşekçe eşeğe bir şey olmadı. Olan bana oldu. Şeytan bana çarptı!..” der. O günden sonra halk arasında “O pazarda şeytan var… O pazar, şeytanlı pazar!..” derken olur isin “Şeytanpazarı” İster tevatür deyin ister efsane anlatım böyle… Bir başka izah: Işığın yetersiz olduğu akşam vakitlerinde gerek aydınlatma yetersizliği, gerekse seçilerek alınmasına rağmen çürük sebze ve meyvelerin de alınmış olması bazı esnafın da belki bilerek çürükleri koymasından dolayı, insanlar mutsuz olurdu. Dini hassasiyetleri olan insanlar da akşam vaktinde şeytanların ortalıkta dolaştığına inandıklarından aldanma ve aldatılmayı şeytana bağladıkları için sohbetin, şakalaşmanın ya da sitemin içine şeytanı korlardı. Bu keyfiyet de bir süre sonra Şeytanpazarı adının kolayca kabul görmesini sağlayan etkenlerden olmuştur. Nitekim halk arasında akşam güneşin batma vakti için “Şeytanın karı boşadığı zaman!..” sözünün kullanılması da akşam ile şeytan ilgisi için hazır bir zemin oluştururdu… Anadolu’da geleneksel pazarlar hâlâ daha sabah erkenden kurulur. Sabahın bereketine, meleklerin yeryüzüne dağıldığına bundan dolayı da nasibin rızkın bolluğuna inanılır. Bu pazarlar öğleye varmadan da biter. Akşam vakti meleklerin çekildiği şeytanların yer yüzüne dağıldığı zamanlar olarak değerlendirilir. Rızkın daralacağı, bereketin kaçacağı inancıyla herkes evine çekilir çoluk çocuk aile mutluluğu, konu komşu ziyaret ve misafirliklerle geçirilirdi. İşte bu alışkanlık içerisinde özel bir konuma sahip olan Şeytanpazarı’nın bu isimle anılması halk muhayyilesinin vakit, aldanma aldatma ve şeytan algısıyla kolayca oluşturuverdiği bir isme dönüşmüştür diye düşünüyoruz. Sözün özü, kadîm Denizlililerin hatıralarında kalan efsane bir pazarıdır Şeytanpazarı.
Kapak fotoğrafı: Cengiz Akhisar arşivi