Yemen birleşmenin 30. yılında bu kez BAE eliyle bölünmeye sürükleniyor
Kuzey ve güneyin birleşmesinden 30 yıl sonra Yemen tekrar bölünmeye doğru gidiyor. Meşru hükümet, tek devlet için mücadele ederken, Birleşik Arap Emirlikleri destekli GGK, ayrılmakta ısrar ediyor.
Yemen, kuzey ve güney bölgelerinin birleşmesinden 30 yıl sonra bu kez de Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) eliyle yeniden bölünmeye sürükleniyor. Hükümet, federal devlet vurgusu yaparken BAE destekli Güney Geçiş Konseyi (GGK) ise "ayrılık" ısrarını sürdürüyor.
Kuzey ve Güney Yemen'in, 22 Mayıs 1990'da birleşmesinden 30 yıl sonra ülkede yeniden bölünme sesleri yükseliyor. Bir yandan İran destekli Husilerle savaşan meşru hükümet, diğer yandan BAE'nin desteklediği ayrılıkçılarla mücadele ediyor.
Ülke, BAE'nin eliyle bölünmeye sürüklenirken, hükümet tek bayrak ve tek devlet için çaba sarf ediyor. Geçici başkent Aden'i ve güney kentlerini elinde tutan GGK ise bölünmekte ısrar ediyor.
Birleşme sonrası yaşananlar
Kuzey ve Güney Yemen, 22 Mayıs 1990'da geçiş dönemine ihtiyaç duyulmaksızın, devletin siyasi ve ekonomik kurumları hızlıca entegre edilerek birleşti.
Bu durum bölgede ve uluslararası camiada memnuniyetle karşılandı. Ancak uzmanlar, anlaşma taraflarının, ülkedeki köklü dönüşümü tamamlamak, "birleşik devleti" refah ve istikrara kavuşturmak için uygun siyasi atmosferi oluşturmadığı yorumlarında bulundu.
Çok geçmeden 1993 yılında siyasi rejimde kriz patlak verdi. Eskiden kuzeyin lideri ve birleştikten sonra ise Yemen Cumhurbaşkanı olan Ali Abdullah Salih'in başkanlığındaki Genel Halk Kongresi Partisi ile güneyin lideri ve birleşmenin ardından Cumhurbaşkanı Yardımcısı olan Ali Salim el-Beyd liderliğindeki Yemen Sosyalist Partisi arasında kriz yaşandı.
Taraflar arasında güvenin yıkılmasından kaynaklanan siyasi çekişmeler, karşılıklı suçlamalar, hakimiyet mücadelesi bazı kentlerde askeri gerginliğe yol açtı. Bu gerginlik, Mayıs 1994'te Yemen Sosyalist Partisi'nin birlikten vazgeçme kararı ve tekrar bölünme niyeti neticesinde savaşa dönüştü.
Silahlı kabile milisleri destekli Salih yanlısı güçler, 2 ay süren çatışmalar sonucu Yemen Sosyalist Partisi'ni hezimete uğratarak, Aden ve güney kentlerinde hakimiyet sağladı. Ancak sular bununla durulmadı. Cumhurbaşkanı Salih, "yönetimi ele geçirmek ve yasama, yürütme ve yargı olmak üzere devletin tüm organlarını hakimiyeti altına almakla" suçlandı.
Yemen muhalefeti, 2006'da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde siyasi değişiklik çabalarında başarılı olamadı. Salih, seçimde hile yapıldığı iddiaları gölgesinde güneyli adaya karşı ezici bir şekilde seçimi kazandı.
Güneyde hareketlilik baş gösterdi
Ali Abdullah Salih'in ordudan emekliye ayırdığı bazı eski askerler, ülkenin içinde bulunduğu zor ekonomik şartlar ve kamu hizmetlerindeki çökmüş durumdan istifade ederek Temmuz 2007'de daha sonra "Barışçıl Güney Hareketi" adını alan bir halk hareketi başlattı.
Hareket, kuzey ve güneyin birliğine aykırı herhangi bir söylem kullanmadan sivil ve ekonomik reformlara ilişkin taleplerin ifade edildiği sloganları dillendiren faaliyetlere başladı.
Salih yönetimi bu reform taleplerini görmezden gelip protestoları zor kullanarak bastırma yolunu tercih etti. Geçen bir yılın ardından siyasi söylemleri kullanmaya başlayan hareketin talepleri daha sonra "birliğin iptali ve kuzeyle bağın koparılması" şeklindeki açık isteklere dönüştü.
Devrimden sonra
Şubat 2011'de başlayan ve Salih'i deviren devrim ülkede yeni bir siyasi realite üretti.
Birleşmiş Milletler'in (BM) gözetiminde yürütülen güney hareketi güçlerinin yanı sıra ülkedeki siyasi kesimlerin çoğunun katıldığı kapsamlı Yemen Ulusal Diyalog Konferansı'nda ilk kez Mart 2013'te güney krizi gündeme geldi.
Konferans sonucu çıkan bildiri, merkezi yönetimi sonlandıran, 6 bölgeli federal eyaletler devleti çatısı altında olmayı getiren çözüm önerileri sundu.
Öte yandan bildiri, herhangi bir ayırımcılığa yer vermeksizin, güneyde meydana gelen haksızlıkların tümünün sonlandırılması ve gasbedilen hakların iadesini istiyordu.
Ancak tüm bunların uygulanma ümitleri, 2014'te İran destekli Husilerin başkent Sana'yı ele geçirmesiyle son buldu. Husilerin işgalinin ardından hükümet güçlerini destekleyen Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyon güçlerinin de sahaya girmesiyle ülke geniş çaplı bir savaş ortamına sürüklenmiş oldu.
GGK'nin "özerklik" ilanına giden süreç
Husilerin Sana'yı işgal etmesi sonrası geçici başkent olarak ilan edilen Aden'in, bu milislerin elinden kurtarılmasının ardından Yemen hükümetiyle BAE arasında gerginlik yaşanmaya başladı.
Bunun nedeni Abu Dabi'nin güneydeki siyasi çevrelerde bölünme düşüncesini canlandıran "güney kartını" kullanmaya başlaması oldu.
Aden'de yönetimin dizginlerini elinde tutan BAE, çoğunluğu ayrılıkçı anlayışa sahip kişilerden oluşturduğu silahlı güçleri kurarak, onları en gelişmiş silah ve teçhizatla güçlendirdi.
Bunun yanı sıra BAE, meşru hükümete destek için oluşturulan Arap koalisyonunda Suudi Arabistan ile bölüşülen askeri nüfuz çerçevesinde elinde tuttuğu bu güney güçlerine tam yetki verdi.
Aydarus ez-Zubeydi başkanlığındaki Güney Geçiş Konseyi, 2017'nin başında BAE desteğiyle ortaya çıktı. Bu yeni doğan oluşum, "ayrılık ve güney devletinin yeniden kurulması" olan açık hedeflerini dillendirmekte hiçbir sakınca görmedi.
Gerginliği tırmandıran bir dizi adım atan GGK, son olarak 26 Nisan'da sözde özerklik ilanını tüm dünyaya duyurdu.
Yemen hükümetinin siyasi performansı düşük
Yemen hükümeti, Aden'de GGK ile geçen ağustos ayında yaşanan çatışmalarda hezimete uğradı. Konsey, Aden'de yönetimi ele geçirdi. Yemen hükümeti, Aden'i kaybetmesine rağmen petrol zengini Şebve vilayetini GGK'nin elinden almayı başardı.
Ancak Yemen hükümetinin Şebve'yi kurtarması, yaşanan çatışmaları ve Aden'in ele geçirilmesini tazmin edemedi. GGK'nin Aden'i alması ve güçlenmesi güneyde yeni dengeleri gündeme getirdi.
Aslında Yemen hükümeti bölünme taraftarı olmayan güneyli asker, siyasi ve yetkililer üzerinden Ebyen, Lahic, Hadramevt gibi ülkenin güneyindeki birçok vilayette etkinliğe sahip. Bu durum Yemen hükümetine GGK karşısında güç kazandırıyor.
Ancak hükümetin siyasi ve diplomatik performansı oldukça düşük. Bu düşük performans ile güven vermeyen müttefiklere olan bağımlılık, hükümetin nüfuz alanını kaybetme endişesini canlı tutuyor ve sonuç olarak birleşmeden sonra ülke yeniden bölünmeye doğru ilerliyor.