Çağın hastalığı: Obezite
Doç. Dr. Uğur Deveci, obeziteyi çağın hastalığı olarak tanımlayarak, obezitenin Türkiye’de giderek arttığını ve önlem alınmazsa yükselişinin devam edeceğini söyledi.
Çağın hastalığı obezite, başta gelişmiş ülkeler olmak üzere dünya genelinde insan sağlığını giderek daha çok tehdit ediyor. Vücut sağlığını ve fonksiyonlarını bozacak ölçüde kilo alan çocukların sayısı her geçen gün yükseliyor. Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Uğur Deveci’ye göre Türkiye’de obezite giderek artıyor ve önlem alınmazsa yükseliş devam edecek.
Doç. Dr. Deveci, hem vücut hem de ruh sağlığına olumsuz etkileri olan obezitenin belirlenmesi için boy ve kilo dengesini gösteren vücut kitle indeksine bakıldığını, vücut ağırlığının (kg) boy uzunluğunun (metre) karesine bölünerek hesaplanan bu indeksin 18-25 arasından olmasının normal, 25-30 arası kilolu, 30 üzeri olmasının ise obez bireyleri tanımladığını vurguladı. Bu rakamın 40’ın üzerinde olmasının ise cerrahi müdahale adayı morbid obez (yaşam süresini kısaltan obezite) sınıfına girdiğini belirten Doç. Dr. Deveci, Türkiye’de obezitenin her geçen arttığını söyledi.
Doç. Dr. Deveci, obezitenin gelişmesinde genetik faktörlerin önemli olduğunu, normal kilolu anne ve babanın çocuğunun obez olma oranının yüzde 10, obez anne ve babanın çocuğunda ise bu oranın yüzde 80’lere ulaştığına dikkat çekti. Deveci, obeziteyi belirleyen çevresel etmenlerin ise diyet, yaşam tarzı ve kültürel yapı olduğunu dile getirdi.
TEKNOLOJİ OBEZİTENİN DÜŞMANI MI?
Teknolojik olanakların artması yaşam konforunu iyileştirse de insanların daha az enerji harcamasına yol açtığını vurgulayan Doç. Dr. Deveci, otomobil, asansör, ev içi teknolojileri ve online alışverişin bir yandan zamandan kazanım yaratırken bir yandan da düzensiz veya hiç hareketin olmadığı yaşama neden olduğunu söyledi.
Son yüzyılda gıda üretimi ve sunumundaki değişime de dikkat çeken Doç. Dr. Deveci, “İnsanların metabolik dengesi değişiyor. Hızlı acıkan hızlı yemek yiyen bir bireyin kilo alması kaçınılmaz oluyor. Rafine edilmiş hazır gıda tüketimindeki artış, ev yapımı doğal yiyecek tüketiminde azalma obeziteye katkı sağlıyor” dedi.
Televizyon, telefon ve bilgisayar ile çok vakit geçiren kişilerin daha az enerji harcadığını, bu durumun özellikle çocuklarda çok etkili olduğunu dile getiren Doç. Dr. Deveci, çocuklarda ve genç erişkinlerdeki obezite artış hızının, erişkinlerdekine paralel olduğunu söyledi. Batı ülkelerinde her dört çocuktan birinin aşırı kilolu olduğunu belirten Deveci, çocukların erişkinlere göre daha hareketli olmasına karşın teknolojik cihazların çocukların hareketlerini kısıtladığına, bu durumun son on yıl içinde çocuklarda obezitenin artışında etkili bir faktör olduğuna dikkat çekti.
OBEZİTE GELİŞMİŞ ÜLKELERDE DAHA ÇOK GÖRÜLÜYOR
Doç. Dr. Deveci, obezite için tüm yaş gruplarında etkili bir faktörün de besinlerdeki karbonhidratların kan şekerini yükseltme hızını gösteren glisemik indeksi yüksek gıdaların aşırı tüketimi olduğunu söyledi. Deveci, şöyle dedi:
“Özellikle meşrubat ve unlu mamuller gibi vücutta insülin hormonunun fazla salınmasına neden olan bu tür gıdalar daha kısa sürede daha fazla acıkmaya neden olmaktadır. Obezite ekonomik olarak gelişmiş ülkelerde, gelişmekte olan ülkelere göre daha fazladır. Gelişmekte olan ülkelerde bireysel enerji harcaması daha fazladır ve ekonomik sebeplerle ev üretimi gıdaların tüketilmesi daha yüksek orandadır. Gelişmiş ülkelerde ise glisemik indeksi yüksek gıdalar daha çok tüketilmekte ve bireysel enerji harcaması genel popülasyonda daha düşük düzeyde kalmaktadır”
Doç. Dr. Deveci, kalp hastalıkları, metabolik sendrom, şeker hastalığı, solunum problemleri, uyku apne sendromu, hiperlipidemi, kalça ve diz eklem sorunları gibi pek çok hastalıkla ilişkisi kanıtlanan obezitenin koroner kalp hastalığında da kilit rol oynadığının ispatlandığını söyledi. Deveci, şu bilgileri verdi:
“Özellikle karın ve bel çevresinde yoğun yağlanmanın olduğu ‘santral obezite’ ile hipertansiyon ilişkisi kanıtladı. Obezitenin kansere yol açtığı da biliniyor. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu verilerine göre ülkemizde obeziteye atfedilen kanser sayısı 2014 yılı için altı bine yakındı. Obeziteye bağlı gelişen kanserlerin daha çok kadınları etkilediği, meme ve rahim kanserlerinin, kalın bağırsak tümörlerinin ve prostat kanserinin obez insanlarda daha fazla görüldüğü kanıtlandı. Kilo verme ile bu riskin azaldığı da görülüyor. Obezite probleminin çözümü kanser oranlarını ciddi oranda düşürür”
Doç. Dr. Deveci, obezite şikayetiyle başvuran hastada öncelikle kilo alımına neden olabilecek organik ve hormonal bir neden olup olmadığının araştırması gerektiğini çünkü hipotiroidi, böbrek üstü bezinde hormon üretim bozukluğu ve insülin direncinin fazla yemek yemeye yol açarak kilo alımına neden olabileceğini söyledi.
İLK AŞAMA DİYET DÜZENLEMESİ VE YAŞAM TARZININ DEĞİŞTİRİLMESİ GEREKİYOR
Deveci, “Bu durumlar tespit edilerek tedavi edilmeli, buna göre kişinin günlük diyeti ve yaşam tarzı düzenlenmeli. Yapılan araştırmalarda organik bir durumun saptanmadığı hastalarda diyet düzenlenmesi ve yaşam tarzının değiştirilmesi ilk aşamayı oluşturuyor. İlaç tedavisi genellikle daha ağır, vücut kitle indeksinin 27’den çok veya tek başına yaşam şekli değişikliklerinin işe yaramadığı hastalarda kullanılan ikinci basamak tedavidir. Ancak ilaçlar, davranış, diyet ve aktiviteyi içeren ayrıntılı bir programın çerçevesinde kullanılmalı”
Obezite cerrahisinin estetik amaçla yapılan bir cerrahi olmadığına dikkat çeken Doç. Dr. Deveci, temel amacın obezitenin oluşturduğu hastalıkları düzeltmek ve obeziteye bağlı yaşam süresi kısalmasının önüne geçmek olduğunu belirtti. Deveci, ancak hastanın kabul edilebilir görüntüsel değişiminin, ruhsal ve fiziksel olarak pozitif kazanım sağladığını da söyledi.
Obezite cerrahisinin bir mucize olarak algılanmaması gerektiğini belirten Doç. Dr. Deveci, ameliyat sonrası elde edilen kazanımların sürdürülebilir olması için hastanın yaşam biçimini ve yeme alışkanlığını değiştirmede kararlı olması gerektiğini vurguladı.
Hareketli bir yaşam ile ameliyat sonrası erken dönemde kazanılan yeme disiplininin sürdürülmesinin zorunlu olduğunu belirten Deveci, hastanın yeni sisteme uyum güçlüğü ve yeterli fiziksel aktiviteye sahip olmamasının başarı oranlarının düşmesine yol açtığını, bu nedenle hastanın uzman diyetisyen, obezite cerrahı ve metabolizma uzmanı tarafından oluşturulmuş ekip tarafından düzenli takip edilmesi gerektiğini dikkat çekti.